gerçi tüm yazıları öyle. okumadan, o yaşama sevincini duyumsamadan sayfayı çeviresim gelmiyor hiç. o korkunç "gazete" gerçekliği, katılığı ve tumukluğu içinde denizden gelen naif bir esinti gibi sözcükleri, bir anlık iyi hissediyordunuz.
ama bugünkü hürriyet'te o gazete katılığını dahi zorlayan; ayşe arman neyse onun negatifi, iç sıkıcı bir haber de vardı.
üstelik aynı sayfaya, ayşe armanın zarif köşesinin hemen yanına konmuştu bu canavar haber. bir de fotoğraf. oğlunun dersane ücretini ödeyemediği için 3 ay hapis cezası alan anne, buna dayanamayarak intihar eden oğlunun mezarı başında...
uzatmayayım, cehennemî bir esintiydi. garip duygular içerisinde bakıyordum sayfaya. sol yanda ayşe arman tatilde hiçbirşeyi kaçırmak istemediğini, her gördüğü gözlemeciye, balıkçıya filan girdiğini anlatıyor, ağzımın yarısı yukarı kıvrılıyor; sağ tarafta hapisteki anne oğluna "üzülme oğlum, üç ay yatar çıkarım ne olacak" diye cevap veriyor. sol yanda ayşe arman yanında sevgilisi varken ayaklarını arabanın camından sarkıtarak gitmeyi çok sevdiğini anlatırken yüzüm gevşiyor; sağ yanda intihar eşiğindeki çocuk annesine "zaten ben hiç yaşamadım ki" deyince yüzüm geriliyor. sol yanda ayşe arman gülümseyerek (çok güzel gerçekten) objektife bakıyor; sağ yanda dersaneye borçlusu anne objektifin farkında bile değil, toprağa bakıyor.
hülasa, ayşe arman'ın serin yaz gecesi kıvamındaki yazısı gazetenin çirkin bir sayfasına konduğu için bu güzel yazının tadı tam olarak çıkarılamıyor. bu nedenden ötürü sevgilisi ve kızıyla (sanırım kızı) çok mutlu oldukları, vietnam'ı gezdikleri ve çok beğendikleriyle ilgili kutucuğu bayağı hızlı okudum ve bir şey anlamadan sayfayı çevirmek zorunda kaldım.
hürriyet gazetesi'nden ricam odur ki okumadan geçtiğimiz (geçmemiz gereken) sayfalara konmasın böyle güzel yazılar.
hele hele zehir tadındaki haberlere hiç komşu olmasın.