hukuki bilgisi son derece kıt olmakla birlikte üç tane kanun metni okuduktan sonra kendisini bu konuda otorite sananların utanmadan vede sıkılmadan hakerethamiz sözler sarfederek açıkça bu başlık altında suç işledikleri son derece üzücü olaydır.
olayın sosyal boyutları bir kenara bırakılıp hukuki açıdan değerlendirilmesi gerekirse;
taahhüdü ihlal iiY'nın 340. maddesine göre suçtur. ancak koşulları, yerleşmiş yargıtay uygulamaları ve kanun maddeleri doğrultusunda belirlenmiştir. örneğin haciz mahallinde alınan taahhütler tehdit altında verildiği gerekçesiyle geçerli sayılmayabilir. iiY'nın 340'ıncı maddesindeki suçun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri ile birlikte belirlenmesi, böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gereklidir. bu tutanağın hazırlanıp imza altına alınması ise genelde icra dairesinde icra müdürünün nezaretinde yapılır. yani haciz mahallinde avukatın tuzağına düşmek, görevini yapan avukatı çantalı hırsız şeklinde itham edip yanında taşıdığı iddia edilen taahhütnameyi imzalattırmasından bahsetmek abesle iştigal olduğu gibi terbiyesizliktir ve suçtur. sözlükte şeklini bulmuş haliye göte girebilecek ve dahi girecek entrynin bir kısmıdır.
paçasından cehalet akan cahil güruhun anlayamadığı bir diğer husus ise konunun borçlar kanunuyla uzaktan yakından alakasının olmadığıdır. durumun anayasal olarak değerlendirilmesine gelince;
Anayasa'nın 38. maddesinde "hiç kimse yalnızca sözleşmesinden doğan bir borçtan ötürü özgürlüğünden alıkonulamaz" denmektedir. ancak taahhüdü ihlal suçu sonunda uygulanan yaptırımın taraflar arasındaki doğrudan sözleşme yükümlülüğünün yerine getirilememesinden kaynaklanmadığı açıktır. buradaki yaptırım kanunla getirilen ve kamu otoritesince yürütülen cebri icranın etkinliğini sağlama amacını taşımaktadır. yani burada kanun tazyik hapsini gerektiren eylemde bulunan kişinin kendi iradesiyle oluşan yükümlülüğünden caymaması ve borcun zamanında ödenmesinin sağlanması amacı güdülmektedir. dolayısiyle burada cezaya konu eylemi işleyen kişi ile ceza yargılamasına konu gasp hırsızlık gibi diğer bir takım suçları işleyen kişiler farklı konumda bulunmaktadırlar. tutupda aynı kefeye koymak yine bir cehalet örneğidir.
sonuç olarak yaşanan toplum vicdanında yara bırakan son derece üzücü bir olaydır. bu hususta adalet sistemi eleştirilebilir, eğitim sistemi yerden yere vurulabilir, ana babanın sorumlulukları ve genci intihara götüren sebepler tartışılabilir ancak tutupta bu acı olayı hemde hakaretler yağdırarak avukatların ve hukukçuların üzerine atmak en hafif tabiriyle cehalettir, kendini bilmezliktir, densizliktir.