onu sevmeyen tüm sevdiklerinin umarsızca yellenip, fütursuzca horladığı uyku saatlerinde içindeki boşluğun rehavetiyle dolaşıyordu, dağ-tepe, bayır-yokuş demeden sallıyordu ardında kalan kuyruğunu kimseye gönül vermeden. ve belki de sonun başlangıcındaydı artık öküz, uykunun girmediği göz kapaklarını her kapatışında duyuyordu yalnızlığın çığlıklarını.
nemli samanlara koyamıyordu paha biçilemez kellesini de dik durmaya çalışıyordu tüm hasretlere inat yüreğiyle. kaç ağlayan öküz tanıyordu, bilmiyordu. öküzlerin düşünebildiğinden bile emin değildi tüm bu ilişkilerin inekler üzerine kurulu olduğu minicik ahırında, et panayırından başka hiçbir şey değildi.
o gün kuyruğundan başka hiçbir yeri hareket etmiyordu öküzün, içinden ahırlar geçiyordu. sokakları tek tek aşıp bilmediği caddelerde kayboluyordu. bilmediği hayvanlar ona bakıyor, anlam veremediği boşluğunun, can yakan soğukluğu göz bebeklerine vuruyordu.
kasları titriyordu öküzün, 3 bacağı sarılıyken tekinden veriyordu canını. bayramlar çocuklara gelirdi hep bilirdi öküz, akan kanıyla kıymetlenirdi şenlikler. gidecek kadar cesaretle, ölmeyi isteyecek kadar ihanetle doluydu öküz.