üçüncü ders başlamak üzereydi. hoca son birkaç dakikayı bekliyordu amfide. birinci sınıf tıp amfisinde o gün yüzden fazla öğrenci vardı. pencereleri olmayan, içindeki genç insanlar olmadan havasız bir mezardan farksız amfide ders zamanı gelmişti. o günkü antropoloji dersinde insanın evrimi anlatılacaktı. homo erectus ve diğerleri, primatlar ve darwin tabii ki. ve ders başladı. fakat profesör derse başlayalı henüz birkaç dakika geçmişti ki hemen itirazlar duyuldu. bunların saçmalık olduğunu söyleyen öğrenciler evrimi reddediyordu. tek yaratıcının tanrı olduğunu bağırarak hocayı susturmaya uğraşıyorlardı. tartışma ilerledikçe hocanın sabrı taştı. "sessizlik!" diye bağırdı ve cebinden bir çakmak çıkardı. herkes susmuş çakmağa bakıyordu. "burada bilim öğrenmek için bulunuyorsunuz. size önce bilimin ne olduğunu öğretmek lazım ki ne için burada olduğunuzu idrak edesiniz." ve ışıkları kapattı. tık, tık, tık... koca amfide onlarca öğrenci şimdi sonsuz bir karanlıktaydı. kimse konuşmuyordu, sadece bekliyorlardı. ve birden zifiri karanlığın içinde bir kıvılcım parladı. "işte bu ateş elimizdeki yegâne aydınlanma aracı yani bilim ve akıldır. bu ateşin ışığında aydınlanansa bilebileceğimiz yegâne gerçek bilgidir. yani bu koca, karanlık ve bilinmezlerle dolu evrende bize bir şeyleri gerçekten gösterebilecek tek araç olan bu ateş güvenebileceğimiz tek bilgi kaynağıdır. o halde bilim ve aklı tek rehber kabul eden üniversitede size öğretilecek tek bilgi ve disiplin de işte bu ateşin ışığında hazırlanandır. bu ateşin ulaşamadığı karanlıkta ise ancak gölgeler ve kara bir bilinmez vardır. karanlıkta kalanın ne olduğu ise ancak sezgi ve tahminle yorumlanabilir. bu tahmin doğru da olabilir yanlış da. işte sizin ödeviniz bu ateşi tek rehber ve onun aydınlattığını ise bilinen tek gerçek bilgi kabul etmek, göreviniz ise bu rehberi ve bilgiyi kullanarak karanlıktakileri de aydınlatmak, tahminlerin gerçekliğini açığa çıkarmak ve bu rehberi ve bilgiyi daha iyi hale getirmektir. o zamana kadar ise karanlık sizin için her zaman ancak bir şüphe kaynağı, o karanlıktakilere inanmak ise sizin için bir kişisel inanç meselesi olarak kalmalı ve ateşin aydınlığından daima ayrı tutulmalıdır, kıyaslanmamalıdır. işte gerçek bilimsel yaklaşımın özü budur ve bunu kabul etmek kişisel bir tercihtir. ancak bunu reddedenlerin burada işi yoktur. çünkü bilimin geldiği bu nihai anlayış nice emek ile cana mal olmuştur ve insanlık bunun için yüzlerce hatta binlerce yıl beklemiştir. gücü yadsınamaz ve geçerliliği gösterilebilen tek yaklaşım olan bu anlayışı nice zorlukların sonucu olarak işte burada, bu amfide gururla temsil eden ben de bizi aydınlatan bu yegâne ateşi ne pahasına olursa olsun savunmak amacındayım. çünkü bu dünyada bizi insan gibi yaşatacak gücün tek kaynağını işte bu ateşte buluyorum. elimizden alındığında soğuktan donacağımız, yem olacağımız veya karanlıklarda kör kuyuların dibini boylayacağımız bu ateşi ne pahasına olursa olsun savunmak ve büyütmek, yani sahiplenip kullanmak, yani sonuna kadar akılcı olup en gayretli çalışkanlıkla bir şeyler üretmek sizin de tek kurtuluşunuzdur. şimdi bu anlayışı kabul edenlerle konuşacaklarım var. bu anlayışı, yani aslında kendi akıllarını da reddedenler, onu eleştirmeyip karalayanlar, onu daha iyi hale getirmeyip yıkmaya uğraşanlar ise dışarı çıksınlar ve yeniden düşünsünler. dünyada aklını satıp umut ve hayal çöplüğünün köle pazarlarında sürünen çoğunluğun yanında onlara da mutlaka yer bulunur."
ve ateş söndü. geriye kalan, sessiz bir karanlıktı.