ülkelerin yönetimini elinde bulunduran siyasi iktidarlar ve onların icra mekanizması olarak kullandığı devlet adı verilen kurgu; egemenlik alanı içerisinde yaşam sürdüren vatandaşlarını birlik ve beraberlik içerisinde tutabilmek için aidiyet olarak adlandırılan; 'tarihsel ve kültürel anlamda belli ortak değerler etrafında buluşma ve kaynaşma arzusu'na büyük gereksinim duyar. bizler buna kısaca milliyetçilik diyoruz.
zira bu,
millet olma bilincini, bayrak sevgisini, yaşam sürdürülen toprakları koruma ve kollama gerekliliğini vatandaşlarına empoze edebilmek, bir diğer deyişle; devletin kendi varlık ve egemenliğini sürdürebilmesi için elzemdir. aksi takdirde, edinerli ahmet'in, hakkari'li ibrahim'in yaşadığı toprakları koruma gayesi ile en değerli varlığı olan yaşamını ortaya koyması nasıl sağlanabilir?
sonuç olarak,
devletin var olduğu her yerde o devletin mevcudiyetini ve hükümranlığını devam ettirebilmesi için vatandaşlarına milli bir şuur aşılama zorunluluğu vardır. bu durum, ülkelerin sosyalist ya da faşist rejimlerle yönetiliyor olmasına göre de değişmez. bunun iki uç noktadaki tarihsel örnekleri; 'stalin dönemi rusyası' ve 'hitler dönemi almanyası' dır.
ne zamanki,
tüm dünya insanları ortak bilinç ve humanist yaklaşımı benimseyerek el ele verecek ve tek devleti gerçekleştireceklerdir; işte! o vakit devlet, hükümran olmaktan çıkarak halkların hizmetkarı pozisyonunda, gerçekte de olması gereken yerini alacaktır. bu öyle, akşamdan sabaha olacak bir iş değildir! bunun için, dünya insanlarının daha fırınlar dolusu ekmek yeme gereksinimi vardır.
