iki dizeye vuruldum önce,öç alır gibi kardeşlerimden,
şart olsun! sonrası sensin xece..
enkazıma dadanmış bu kör karanlığa ne kadar anlam sığdırabilirim
ne kadarını taşıtabilirim bu nefessiz acının
Özlemenin rengini de unuttum,anla beni!
Seni anlatan ve içinde sana dair tek bir kelime geçen,
aydınlık şiir yazamadım diye darılma,ne olur...!
..........
bilmem ayrılığın kaçıncı miladı bu
kaç saniye geçti bilemem
gelmedin,kapkara gözlerinle
bir eylül kızıllığında antep garına
ne yangın yerlerinde kehribar kokusu
ne de sırtlarında felaket çığırtkanları bu kentin
bu kent dedimse,
kent olalı hiç bu kadar mahzun durmadı xece...!
şimdi bütün bulvarlarında aralık
ve aralık takviminden kalma
eski bir alışkanlık
büsbütün sana kesen
bilsen,ne çok savruldum yollarına
ne çok uzandım da uçurumlarından
günlerin puslu yağmuruna dolandım hep
katline ağlayan kendimden söz etmek kaldı bana
düşün ki...
mevsimlerim bile hükmünü yitirdi
biraz da failine benzeyen bir cinayetim şimdi
alacasında yığılmışsam ortalık yerine bu kentin
bu kent dedimse,
-bağırsam çığlığım ağır gelecek bu kente-
ve bütün acılardan artakalan düşlerimle
nereye dokunsam yine sen karşımda
varsın seni özlemek düşsün payıma...