Eski dünyanın merkezi olan ortadoğu'da gerçekleşen savaştır. Bu savaşta, çok stratejik bir yerde bulunan kadeş'te dönemin en büyük iki gücü hititler ve mısırlılar karşı karşıya gelmiştir. Çok değil, bu savaştan sadece bir kaç yıl önce, hitit ülkesi kaşkalarla, mısırdan getirilen savaş esirlerinden bulaşan veba ile ve taht kavgaları ile çalkalanıyordu. Dönemin kralı Murşili zamanında bütün bu sorunlar hale yola konulmuş fakat etraftaki düşmanlarda altta kalmamış ve hitit topraklarına göz dikmişlerdi. Hititler açısından kendilerinin en büyük rakibi güneydeki mısırlılardı. Mısırlılar da bu dönemde oldukça güçlenmiş ve politik olarak fetihlere hazır hale gelmişlerdi. Mısır'da yeni bir döneme girilmiş ve başa büyük bir hanedan gelmişti. Bu hanedanın başındaki kişi 2. Ramses'ti. Genç firavun, halkının gözünde kendini yüceltmek ve ülkesinin gücünü göstermek için kuzeye, suriye'ye doğru yola koyuldu.
Hitit kralı Murşili'nin büyük oğlu Muvatalli idi; ancak daha iyi bir asker ve siyaset adamı olan Hattuşili, savaşta Urhu Teşüp ile Kadeş'e gitmiştir. Hititler, daha önce kendilerine bağlamış oldukları Anadolu şehir devletlerinden de edindikleri askerlerle yola koyuldular. Elde edilen sağlam kaynaklara göre Hititler'in savaşa 3500 savaş arabası (chariot) ve 17000 piyade ile geldiği bilinmektedir. Savaş arabalarının her birinde 3 asker olduğu düşünüldüğünde, Hititler'in savaşa 30000 civarında askerle geldiği söylenebilir.
Bunun yanında 2. Ramses, her biri 5000 kişiden oluşan 4 tabur kurdu. Bunların isimleri: Amon, Ra, Ptah ve Seth'dir. Bu taburlar isimlerini önemli Mısır tanrılarından almışlardır. Bu iki ordu, dünyanın o ana kadar gördüğü en devasa iki orduydu ve bu devler, eski dünyanın merkezi Kadeş'te savaşmaya hazırdı. Sabırsız davranan bir lider olan Ramses, büyük bir hata yaparak, Kendisinin de içinde bulunduğu Amon birliği ile diğer birliklerinin arasını, Kadeş'e daha erken varmak adına açtı. Yolda yakaladıkları Hitit casuslarından, Hititler'in çoktan Kadeş'e geldiği haberini aldığında, Ramses, diğer birliklerine haber yollamak için atlıları yolladıysa da artık çok geç kalmıştı.
Ünü taaa Kahire'de bile duyulan ve Tevrat'ta da bahsedilen Hitit savaş arabaları, bütün ihtişamı ile Mısırlıların üzerine hücum etti. Savaş arabaları, Hititlerin icadı olmamasınra rağmen, Hititler tarafından dingilleri daha dengeli hale getirilerek, daha dengeli ve daha çok asker ve silah taşıyacak hale getirilmişti. Bu yüzden mısırlılara oldukça yabancı bir şekilde savaşıyorlardı. Zira, bir Hitit savaş arabasının üzerinde 3 asker bulunuyor, bunlardan biri arabayı sürerken, diğeri ok atıyor, 3. asker ise kalkanla sürücü ve okçuyu koruyordu. Kendisi bile esir düşecek kadar zor duruma düşen Ramses'i neyin kurtarabileceği ise meçhuldü. O devirde bütün yakın doğuyu titreten mısır ordusu, neredeyse yok olmanın eşiğine gelmişti. Mısır'ı ise, bir klasik kurtaracaktı. Hititlerle beraber gelen müttefik devletlerin askerleri yağmaya girişip savaş disiplinini bıraktılar. Bu sırada, arkadan Ramses'in Ptah ve Seth birlikleri yetişti ve savaş dengelendi. Daha dinç olan mısır savaşçıları karşısında şansı olmadığını anlayan Hattuşili ile, Savaş arabaları olmadan savaşı kazanamaycağını anlayan Ramses, bir araya gelerek dünyanın ilk barış antlaşmasına imzalarını attılar. Bu antlaşmayla birlikte. birbirlerini düşman belleyen bu iki millet, artık resmi yazışmalarda birbirlerine " kardeşim " diye hitap edeceklerdi. Dünya'nın ilk barış antlaşması olan bu antlaşmanın Ramses versiyonu istanbul'da sergilenmektedir.
Bunun yanında, Mısır'ın devlet geleneği gereği, firavun hatasız gösterilir ve tanrılaştırılırdı. Zira, Ramses olayı " Onları öldürdüm, onları her gördüğüm yerde katlettim. içlerinden biri, savaş arabaları ve piyadeler olmadan kimse 100 binlerce kişiyi öldüremez, bu bir tanrı olmalı dedi " şeklinde hiyerogliflere kaydetmiştir. Hiyeroglif aşağıdaki linkte mevcuttur.