gidip oturdum yine aynı yerde gelmeyeceğini kaldırım taşlarının ben olduğunu bildiğim kadar biliyordum ama gittim oturdum işte sen geçmesen de gölgen geçer diye düşündüm yüzün yürür sandım olduğundan sert kaldırımlarda olduğundan yumuşak hayal bir geçiş olur gibi ummuştum ama ne sen ne gölgen ki mucizeler sadece bir kere gelir başa demiştin gölgeyken en gölgeyken karşımda otururken ki telefonunu unutmuştun masada aynı masaya oturdum telefonun gölgesi masadaydı sen geçmedin mardinli midyeci de toparlanıp gitti koydu kafasına tezgahını gitti gidişinin ne kadarı sendin bilmiyorum ama bi ilgisi var kaldırım taşları kadar eminim ki onlar gitmedi kaldı midyeci ne kadar gittiyse onlar da o kadar kaldı ben ne kadar seni beklediysem onlar da o kadar kaldı ben ne kadar masadaki telefonun gölgesi olduysam onlar da o kadar koşup yetiştirdi o gölgeyi sana her neredeysen ben ama ben ama gölgelendikçe sindim masaya inişini bekledim sokaktan aşağı yığdım cümleleri kaldırım taşlarına inersen her adımında sıçrayacaktı üzerine ama hesabı ödeyip kalktım kendimi yığdığım taşlar her adımımla biraz daha tükürdü beni yüzüme herkes bana bakıyordu herkes beni kınıyordu çokça da gülüyordu dünyanın tüm kaldırım taşları üzerine yemin ederim ki yoktun.