dört yıl, iki ay, üç hafta, bilmem kaç gün ve bilmem kaç saat... ibrahim'in bu arabayı almak için tam olarak çalıştığı süreydi. Bu süreyle eş değer olarak sırtında taşıdığı çuval sayısı, sıva yaptığı duvar sayısı, zabıtalardan kaçarken verdiği nefes sayısı ise bu itinalı hesabın içerisine dâhil etmemişti. Bu arabayla şoförlüğü öğrenmiş, ilk trafik kazasını duran bir arabaya çarparak yapmış ve böylece ilk dayağını da yemişti. Hatırası çoktu bu arabanın. Lakin nazı da bir o kadar çoktu. Yaktığı benzin, aylık ve yıllık bakımı bir yana, sırf arabası var diye öyle bir vergi veriyordu ki, duyanlar el insaf çekiyordu. Her şeyin üzerine bir de işsizlik eklenmişti. ibrahim her yükü taşırdı ama işsizlik, en ağır yüktü. işsiz kalmak kadar zor bir işe el atmamıştı daha.
Berberin çırağı cep telefonuyla arabanın fotoğrafını çekip, internete ilan verdi. ilanın altına da bir iki hoş cümle yazdı. "Yolda kaymak gibi kayar. Kullanması ayrı, izlemesi ayrı bir keyiftir. Ayrıca bu arabayı alana, mustafa Erkek Kuaförü!nde saç sakal traş bedava."
ilk hafta kimse ilana cevap vermedi. Sonra ibrahim, araba için istediği fiyatı düşürdü. Yine kimseden cevap gelmeyince, belki biri boş bulunup yer diye, ilanın altına şu cümleleri eklediler. "Yüzde yüz yerli malı, kullananın milli duygularını güçlendirir, iman gücü katar, kazalardan korur." Aradan iki hafta geçtiğinde, ibrahim arabası garajda yattığı için olacak ki, gidip cebindeki son parayla, bir ballı vergi daha ödedi. Böylece arabaya koyacak benzin bulabilirse, belki yola çıkabilecekti.
ilanın üzerinden bir ay geçtikten hemen sonra, bir alıcı telefon açtı. Pazarlık etmek istemeden, parası neyse vermeyi kabul etti. ibrahim bu durumdan hiçbir şey anlamadı. Adam, arabayı hemen almak istiyordu. ibrahim arabanın sorunlarından bahsetti. Sağ kaportada ezik, sol kapıda çizik vardı. Adamın umurunda bile değildi. Hemen getir, paranı peşin verip alayım dedi. ibrahim, beynindeki sinirleri ikinci vitese geçirip, hafiften kıllandı. Kıllanmasıyla birlikte, yokuş yukarı giderken zorlanan emektar arabası gibi stop etti. En yakın koltuğa kuruldu. Düşünmeye başladı. Adamın, telefonun öbür ucundaki sabrı taştığında, arabayı satmayı kabul etti.
Bir fabrikanın arkasında buluştuklarında, adam hiç konuşmadan parayı uzattı, anahtarları aldı. ibrahim arabasının ya da onun gözünde, emeğinin arkasından baka kaldı. Arabanın yeni sahibinin, yanındaki arkadaşına; "Bu arabanın arkasını kestirip, üzerine bir kasa koyduracağım. Sonra ister çuval taşırsın, ister taş taşırsın. Bu arabalar sağlamdır, bir şeycik olmaz" dediğini duydu. içi cız etti ibrahim'in. Sırtında çuval taşıyarak aldığı arabasının sırtını kesip, çuval taşıttıracaklardı. Bir an için nefessiz kaldı. Arabanın yeni sahibi gazlayıp giderken, ibrahim uzun süredir ilk defa gülümsedi. Neyse dedi kendi kendine. En azından benim araba bir iş buldu kendine, çuval taşıyacakmış. Belki benim emeğime de bir şeyler çıkar dedi. inanmadı bu lafına, yine de gülümseyerek eve döndü.
not: incememed'e bu ince düşünüşü için teşekkürü borç bilirim.