feuerbach, hegel'in fantastik sistemini bir kenara itip günlük yaşamın basit deneyimine yönelmiş ve dinin insan işi bir ürün olduğu sonucuna varmıştı. bundan kırık yıl sonra bile engels, feuerbach'ın eserinin çağdaşları üzerinde nasıl özgürleştirici bir etki yarattığını ve marx'ın da feuerbach'ın görüşlerini heyecanla karşıladığını coşkuyla anlatacaktı. marx açısından bunun anlamı, artık göksel birtakım imgelere saldırmak yerine, dünyevi şeyleri kavramaya çalışmak gerektiğiydi.
dinsel kavram ve fikirlerin maddi koşullardan türediğine işaret ederek, marx'tan önce materyalist yöntemi kullanmıştı. ona göre, bütün dinsel düşünce ve kavramların kaynağı yaşayan insandı. doktrini almanca'daki ünlü bir sözcük oyunuyla özetlenebilir: "insan, yediği şeydir." ancak feuerbach'ın materyalizminin geçerliliği, din hakkında net ve ikna edici bir açıklama yapıp yapamadığına bağlıydı. sorunu bulanık bırakan bir materyalizm yetersizdir ve idealizme geri dönmekten kurtulamaz. marx, yaşayan insanı çıkış noktası olarak alma ilkesinin tek başına yeterli olamayacağına işaret etti. 1845'te yazdığı feuerbach üzerine tezler'de, kendi materyalizmiyle feuerbach arasındaki başlıca farkı belirtmişti:
"feuerbach dinsel özü insani öze dönüştürerek çözümler. oysa insani öz her bireyde içkin olarak bulunan bir soyutlama değildir. asıl gerçekliği, toplumsal ilişkilerin birliği olmasıdır (6.tez). feuerbach'ın eseri, dinsel dünyanın çözülüp kendi seküler temeline döndürülmesinden oluşur. ne var ki, bu seküler temelin kendi kendisini çekip kaldırması ve bulutların arasında kendi bağımsız ülkesini kurması, ancak kendi bölünmüşlüğü ve iç çelişkileriyle açıklanabilir.onun için, bu ikincisi önce kendi çelişkileri içinde anlaşılmalı, sonra çelişkinin ortadan kaldırılmasıyla, pratikte devrim yoluyla dönüştürülmesidir (4.tez)."
kısacası, insan ancak toplumsal bir varlık olarak anlaşılabilir. bireyden topluma doğru ilerlemeli, sonra da dinin ortaya çıkmasına yol açan çelişkileri çözmeliyiz. her türlü ideoloji ve bilincin kökeni olan gerçek dünya, yani maddi duyular dünyası, gelişme halindeki insan toplumudur. tabii arka planda toplumun da dayanağı olan doğa vardır, toplum doğanın insan tarafından dönüştürülmüş bir parçasıdır.
dini gerçek insana dönerek açıklamaya girişen feuerbach, gerçek insanı bulamamıştır; çünkü onu bireyde, genel olarak insani varlıkta arar. bu yaklaşımla fikirler dünyasını açıklamak mümkün değildir. işte bu yüzden feuerbach evrensel insan sevgisi ideolojisine geri dönmek zorunda kalır. "feuerbach materyalist olduğunda," demiştir marx, "tarihle ilgilenmez, tarihi ele aldığı zaman da materyalist değildir."
feuerbach'ın başaramadığı şeyi marx'ın tarihsel materyalizmi başarmıştır: insan fikirlerinin maddi dünyadan hareketle açıklanması. toplumun tarihsel gelişimini ele alan parlak bir araştırma, felsefi özetini şu cümlede bulur: "kendi maddi üretimlerini ve maddi ilişkilerini ve bununla birlikte kendi gerçekliklerini geliştiren insanlar, düşünüşlerini ve düşünüşlerinin ürünlerini de değiştirirler." böylece, gerçeklikle düşünce arasındaki ilişki olarak materyalizm, pratikte doğruluğunu kanıtlamıştır. gerçekliği ancak duyular aracılığıyla bilebiliriz. bilgi kuramı olarak felsefenin temeli de şu ilkedir: ampirik olarak verili maddi dünya düşünceyi belirleyen gerçekliktir.
"insan düşünüşüne nesnel doğruluk atfedilip edilemeyeceği sorusu kuramsal değil, pratik bir sorudur. insan doğruyu,yani düşüncesinin bu dünyaya ait olduğunu, gerçekliğini ve gücünü pratikte kanıtlamalıdır (2.tez). soyut düşünce ile tatmin olmayan feuerbach duyusal algıya başvurur, ama duyusallığı insan duyusallığının pratik bir faaliyeti olarak anlamaz (5.tez)."