--spoiler--
demek ki, o kadar sevimli görülen hayaletler ay ışıklarıyla oynamaya gelmemişlerdi, bunlar çiçek kokulu bahçelerden çıkmış gühansız yaratıklar değildi, karanlık uçurumlardan geliyorlardı.
başka çocuk olsayd, ağlar, annesini çağırırdı ama Angustina korkmuyordu ve aydınlatılması gereken bazı konular üzerinde hayaletlerle konuşuyordu. onlar ise köpükten bir süs gibi pencerenin önüne yığılmış, birbirlerinin üzerine tırmanıyor, çocuğa doğru uzanıyor ve: pekala, pekala, dediğin gibi olsun, dercesine başlarını evet, evet anlamında sallıyorlardı. sonunda, ilk olarak pencereye yaklaşan hayalet, ihtimal başkanları, emşr verir gibi küçük bir hareket yaptı. angustina, hep o canı sıkılmış haliyle pencereden atladı( hayaletler gibi hafiflemişti sanki) ve tahtırevana azametle kurulup bacak bacak üstüne attı. hayalet salkımı, tül dalgaların arasında çözüldü, perili araba ağır ağır hareket etti.
sanki bir tören alayıydı, hayaletler evlerin girintilerinde yarım daire şeklinde dizilip göğe, aya doğru yeniden yükseldiler. yarım daireyi çizerken tahtırevan da Drogo nun birkaç metre ötesinden geçmişti, Drogo kollarını sallayarak ''Angustina! Angustina'' diye bağırıp arkadaşını son bir defa selamlamaya çalıştı.
--spoiler--
''noluyor lan'' dersiniz bu kitabı bitirince. '''ben ne yapıyorum ya'' diye de düşünmeye başlarsınız ardından.
kısacası: insanın zamanla her şeye alışabileceğinin, bazen bir hayatın nasıl da boşa harcanabileceğinin kanıtıdır drogo.