herkesin sinema eleştirmeni olduğu bir memlekette aşk-ı memnu, yaprak dökümü, kurtlar vadisi, asmalı konak, ağam kim paşam kim tarzı diziler tavan yapabiliyorsa, "ezel" gibi beyin jimnastiği yaptıran, değer yargılarını sorgulayan, motorlaşmış dizi kurgusunun dışına çıkan bir yapımın bu kadar eleştirilmesi de kaçınılmaz olur elbette.
elin adamı çektiği diziyle tıp diploması aldıracakken nerdeyse bize, biz nihayet Karamurat'ın bitmeyen okları ve trambolin bacaklarından, Polat' ın biyonik vücuduna ve yere doğru sıkılsa dahi düşmanın alnından vuran güdümlü 9 mm'lik kurşunlarına geçtik, buna da şükür...
Bu nedenle sanırım, ezel fazla karmaşık geliyor topluma. Ama aynı toplum, Behlül' ün hareket eden her kadına çakışını, Bihter' in iki senedir Adnan' ı boynuzlamasını, Necla' nın Leyla'nın kocasına verişini, Polat' ın ölümsüz olduğu halde vurulduğunda ne olacağını merakla ve sabırla izleyebiliyor,ilginç...
Senaristlerin yapımcılarla anlaşmazlığı nedeniyle ters düştükleri için koca sezon yayınlanamayan Lost'u göklere çıkaran zihniyet de, ezel' in senaristi hasta diye diziye ara verilirse konuşur tabi, Polat'ı örnek alan bir nesil ne de olsa.
Türkiye üstüne oyun oynayanların sözde yolunu kesen Polat, kaç tane adam vurdu dizi başladığı günden bu yana, sayabilen babayiğit var mı? Ölenlerin kaçı yabancı? Bir elin beş parmağını belki geçer belki geçmez doğru mu? Yahu bütün hainler türk, çeteler türk, satılmışlar türk ise bu dizi yunanistan' da mı çekiliyor diye sorası geliyor insanın. Bir de her bölüm yeni bişey öğrendiklerini sanıyorlar izleyenler, oysa ta ilk okulda öğrendik biz Çinlilerin Türkleri içten parçaladığını. işte konu tam da burda Ramiz Dayı' nın söylediği meseleye dayanıyor, neymiş mesele kardeş?
Mesele neymiş biliyor musun?
Mesele en mutlu olduğun o gün, en güzel hayaller kurduğun o gün ölmekmiş mesele
Neymiş mesele?..
Mesele ölmek değil; mesele dost bildiğin, en güvendiğin adamın eliyle ölmekmiş mesele
işte öyle dedi o çocuk bana;
Şimdi anladın mı kimmiş o avludaki çocuk?