-yolda yanımda biri yürüyorsa kesinlikle sağımda yürümesi lazım. eğer solumda yürüyorsa ya çarpıyorum ya da sigara ile bir taraflarını yakıyorum. sanırım sola çekiyor bünye.
-ailem ile ilişkimi minimuma indirdim. haftada bir torunlarını görsünler diye gidiyorum.* o da babamın hatrına. annem geçenlerde bir arsayı satarken benimle olan ilişkisini de iki paralık etti sağolsun.
-kuantum felsefesi ile anlamsız bir şekilde çekim yaşıyoruz. hayırlısı.
-aile ve çevre insanın gelişmesinde rol oynuyor ama aslolan içteki gelişme. kendini geliştirirsen ailenin ve/veya çevrenin önüne koymuş olduğu kalıplı duvarları rahatlıkla yıkabiliyorsun.
-beşiktaşlıyım. en son 2003 yılındaki şampiyonlukta *hüngür hüngür ağlamıştım.
-bazı duygularımın olmadığını düşünüyorum. eksiklik demiyorum olmama diyorum. çünkü bunun bir eksiklik olduğunu düşünmüyorum. daha yalın düşünüyor insan.
-memur hayatı yaşamayı seviyorum. sabah kalkışlarım belli, akşam yatışlarım. plansız programsız iş yapmaktan nefret ederim. işyerinde yapacağım işlerin belli saatleri var.
-programlıyımdır. bir yere gidiyorsam yolda bütün olasılıkları hesaplayıp giderim. ve %90 ihtimalle programıma göre hareket ederim.
-ikinci el araba almak için birkaç oto pazarına gittim. millet uçmuş. 12-13 bin edebilecek arabalara 14-15 bin fiyat koyuyorlar. bende sinirlendim yol üstündeki hyundai bayisinden elimdeki parayı verip üstünü taksite bağlayıp sıfır bir getz aldım. en azından kafam rahat.
-he sıfır araba aldım da ne oldu? ikinci gün şehirdışına çıktığımızda park halindeki arabamızın lastiği inmişti. çivi girmiş. çok erken tanıştı lastikçiyle.*
-otomobil alacaksanız otomatik vites alın. büyük rahatlık. hele birde solaklanız tadından yenmez. düz viteste debriyaj vites değişimi koordinasyonum solak olduğumdan dolayı zayıftı. ama şimdi otoban faresi gibiyim.*
-eşim ile eski sevgilim arkadaşmış. eski resimlere bakarken gördüm. ilginç bir durum. 20 milyonluk istanbul'da sen git iki arkadaş ile çık. gerçi aralarında 3-4 sene var ama olsun. nasıl becerdim bunu bilmiyorum. tanışma mekanlarımız ve oturdukları yerlerin hiçbir alakası yok.
-ismimde "e" harfi var. adımı söylerken o "e" harfini yaya yaya eeee diye söyleyen kişilerin ağzının ortasına patlatasım geliyor. kapalı e kardeşim o, kapalı e. *
-haftanın dört günü manşetli gömlek ve kol düğmesi kullanırım. cuma serbest. 7-8 yıldan beri böyle bu durum. eski kız arkadaşlarım bana hediye konusunda hiç problem yaşamazlardı. hop al bir kol düğmesi "doğumgünün kutlu olsun". koleksiyon yaptım. otuz çifti aşkın düğmem var. onlar için internetten büyük saydam kutu siparişi bile verdim. toplu dursunlar diye. bazılar çekmecenin arkalarına kaçıyor onları kullanamıyorum. sanki haksızlık ediyormuşum gibi geliyor. sonuçta çekmecede durmak için alınmadı onlar.
-acayip yemek seçerim. ilk başlarda eşimle tartışmaya varan sorunlar yaşıyorduk. şimdi o benim yediğim yemekleri yapıyor. bende yemediğim birkaç yemeği yiyorum. yemediğim yemekler: patlıcanın her türlüsü, türlü, pırasa, bamya, bakla, brokoli, karnıbahar, mantar çorbası, tarhana, domates çorbası, soğan, biberin her türlüsü, birçok baharat, sarımsak, bir de karışık kuruşuk şeyleri yemeyi sevmem.
-işin kötü tarafı kızım da yemek seçiyor. bir idik iki olduk*.
-kızımın dişleri çıktı. üstte iki altta iki dişi var. tam sayıyı bakarak değil parmağımdaki diş izlerini sayarak edindim. birde kanırtıyor dişlek.
-eşimi seviyorum ama ne yalan söyleyelim yolda giderken karşı cinsin bana hala bakıyor olması sevindirici bir
durum. sanırım orta yaş krizine giriyorum.
-belli bir marka kalemim var. başka tükenmez kalem kullanamıyorum. illa pentel bk77 superb olacak. ilk kim verdi bu kalemi bana bilmiyorum ama son 6 yıldır sadece onu kullanıyorum.
-kadıköy bahariye caddesi ve istiklal caddesi nefret ettiğim yerler. sanırım aşırı ve boş kalabalığı sevmiyorum.
-insanların egolarının hiçbir zaman tatmin olamayacağını düşünüyorum. insan 100.000 kişi içinde birinci olsa daha kısa sürede gelebilirdim diyip kendini paralar. elimizdeki ile mutlu olmalıyız.
-lan yine uzun oldu bu. neyse son madde. insanların itiraf ediyorum ayağına deşarj olduklarını düşünüyorum. yani gündelik yaşantısını gözler önüne serip monotonluğu kırmak. yoksa benim bu yazımda kaç itirafım var ki? dök içini rahatla.*