sorularımın yanıtlarını bilmiyordum. belki şu anda camide ezan okumakta olan müezzine sorsam, bana doyurucu yanıtlar verebilirdi, fakat ne ruh halim ne de dış görünüşüm bunu yapmama izin veriyordu. eminim ağzım leş gibi şarap kokuyordu.
bakışlarım, galatasaray ağası şeyhülharem hüseyin ağa tarafından kesme taşlarla yaptırılmış dört yüz küsürlük camiiye takıldı. ağa cami'yi, bu renkli, bu kirli, bu dünya güzeli., bu cenabet caddenin köşesine çökmüş, engin gönüllü bir dervişe benzetirdim. göze batmamak ya da korunmak için, kendini caddeden duvarlarla yalıtmış, gelip geçenler yüzünü görmesin diye pencerelerini bir peçe gibi incecik tellerle örtmüştü.