türk şahsın gülmekten ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı hadisedir. bir de sadece silah kelimesini azerice kullanarak hikaye anlatmak vardır ki adamı altına sıçırttırır.
(...) o kadar hızlı kaçıyordum ki yaraqım karın bölgeme çarpıyor, karın bölgemi tahriş ediyordu. bir daha illegal bir şey yapmamaya yemin ediyordum koşarken. kurtulduğumu düşünmeye başlamıştım. polis arabalarının siren sesleri duyulmuyordu. kurtulduğumu düşünerek yavaşladım. yürümeye başladım. nefesim normale dönüyordu. dinlenmek için ellerimi diz kapaklarımın üzerine koyup domalma pozisyonuna geçmiştim. gözlerim asfaltı inceliyordu. kafamı biraz yukarı kaldırdığımda polis ve yaraqını gördü gözlerim. bir korku kapladı içimi. boşuna koşmuştum. "hem duracak ne vardı, daha fazla koşabilirdim." diyordum kendi kendime. ben kendi kendime konuşurken, polis yaraqını bana doğrultmuş "teslim ol, başka çıkar yolun yok" diyordu. bedenim buz kesmişti. bir hışımla belimden kendi yaraqımı çıkardım. yaraqım sıcacıktı, kılıfında durduğundan olacak. polis benim yaraqımın onun yaraqından daha büyükçe olduğunu görünce tırsar diye düşünmüştüm. bana "önemli olan boyu değil, işlevi yeğenim!" dediğinde korkmadım değil. yaraqlarımızı birbirimize doğrultmuş dururken, saatin akrep ve yelkovanı gibiydik. yelkovan bendim tabi ki. tetiğe bastı. - o an ölümle yaşam arasındaki ince çizgide dans edersiniz. -. gözlerimi açtığımda polisin yaraqının teklediğini yeni farketmiştim. hemen toparlandım. dizlerinin üstüne çökmesini söyledim. yaraqımı ağzına verdim. polisin yaşam hakkını elimde tutuyordum. her şeyi elimdeydi. bir oyun hamuru gibi oynuyordum onunla. yaraqımın yarısı onun ağzında, yarısı dışarıda, sapı ise bendeydi. yaraqımın kabzasıyla kafasına vurdum. bayıldı. bende karanlık sokaklara karışmaya, özgürlüğüme koştum. (...)
ayrıca ne lan bu tepkisini verenler için, azerice "yaraq"ın türkçe karşılığının "silah" olduğunu belirtmeyi bir borç bilirim.