yaşadığınız şehirin dandirik ana caddelerinden birisi. arabanızla yavaş yavaş yol almaktasınız. hava acaip yaz yapmış pencereler sonuna kadar açık. ağır nemin altında birden bir koku alırsın. aklını, fikrini, dimağını aylar öncesinde yanında yatan dilbere götürür. istemsiz fren yaparsın, arkandaki aracın fren sonrası lastik sesi, lanet bir korna arkasından da araçta hafif bir sallantı. ne olmuş ? tampon mu eğilmiş biraz ? belki arka farında kırılmıştır. ama hiçbirşey, senin o arabadan inip arabanın arkasına bakmak aklına bile gelmezken aldığın kokunun kaynağını bulmaya çalışırken yaşadığın heyecanı veremez. ararsın o kokuyu, hemde beyninin mantık işleten kısmının deliler gibi 'o senden en az binlerce kilometre ötede' demesine aldırmadan. bunlarına hepsinin sonunda canını acıtan ne sana arkadan çarpan aracın şöförünün küfrüdür ne de yamulmuş tamponunun üzüntüsü. kalbini tek acıtan, gelen kokunun ondan değilde ucuz bir dolma parfüm satan dükkandan gelmesidir.
biterken: yaşar, yıldız osmanova ile seni severdim dedi...