bugün seni özledim yine. adın gibi özledim evet, sıfırdan başlamanın dili yakması gibi saçmalıktı bi yerde..
ama özledim, çok tabii bişeydi. o kadar acaip laf hiç söylenmemişçesine, sanki hiç kırmamışım gibi seni, sanki hiç kırmamışsın gibi beni. sıfırdan özledim, yeni bi hayata başlamış gibi, bebeksi bir hisse adarcasına henüz kurmadığın cümleleri.
dediğim acaip lafları yarın olsa yine söyler miyim? söylerim tabii.. sen de söyleyeceksin haliyle. çok kızacağım sana yine, sen de bana.
ama özleyeceğim yine. döngü...
çok yanlışların vardı senin.
burnun kızarıyordu bi kere, soğuktan... pembenin o kadar değişik bi tonuna dönüyodu ki; bakamıyodum yüzüne.
kulakların kızarıyodu mesela. dünyanın en güzel kulakları oluyodu, hava hep soğuk olsun istiyodum o yüzden.
boynun inceydi sözgelimi.. o kadar inceydi ki tüm varlığımla etrafına dolanıp koruma isteği uyandırıyodu.
boynunun göğsünle birleştiği yerdeki çukur mesela, kaç kere kıvrılıp uyumak istedim orada.
baştan ayağa yanlıştın yani.
tüm bunlara rağmen özlüyorum işte seni. pembeden bordoya doğru kırmızının tüm tonlarına rağmen..