tek istediği biraz huzurdu

entry24 galeri
    4.
  1. kendisini, karanlığın koynundaki sokağa attığında aklından geçen şey suyun üzerinde durmaktı. ve bunun için kanalın üzerindeki köprü oldukça amacına uygun duruyordu. yerli halk o köprüden herdaim coşkuyla bahsederdi ve gerçekten de insan jeneratörü görevi biçilmiş gibiydi sanki bu taş yapıya... "carraia" diye coşkuyla gözlerini açan kızları görünce yalnız olmadığını da anlamıştı düşündüklerinde. gülümsedi kendince ve kısık bir sesle tekrarladı "carraia"...

    artık canı dondurma istemiyordu ki üşüyor gibiydi ruhu yaz mevsiminin orta yerinde ve sokaklarda gençler nereye gittiklerinden bihaber geziniyordu. o ise alt tarafı hayatın umursamadığı küçük bir detaydı kendi dünyasında. oysa, onu güzel bulanlar ve hatta hayranı olanlar dahi vardı... kendisi de biliyor, arada bir kendisine bunu hatırlatıyordu. sonra taşların estetik bir şekilde yığıldığı o yere doğru salınmaya devam etti. aslına bakarsan daha çok savruluyor gibiydi. istememişti çünkü, planlamamıştı oraya gitmeyi ve tamamiyle hafif rüzgârına bırakmıştı kendisini hayatının.

    sokaktan gelen müzik sesi ruhunda bir yer ediniyordu kendisine ve bandonun ritmine kirpikleriyle eşlik ediyordu. kırılmaya ne kadar müsait olduğunun farkında ve bir o kadar da böylesine bir korkunun orta yerindeydi... bando şefi anlamış olacak ki bu genç kadının halini ritim birden yaza yakışır bir halde "carraia" diyor gibi bir hal almıştı. artık bir anlamı da yoktu açıkçası hissettiklerinin dahi. sadece birazcık suyun üzerinde duracak ve derin bir nefes alacaktı. hayatın kokusunu alabilecek miydi, bu kadarından dahi emin değildi. kafası, hayatının sadeliğine inat oldukça karışık görünüyordu. dışarıda olmayı sevmiyordu bile oysa... cumartesi geceleri, evinde oturmayı ve boynundaki kolyeyle, omuzlarına dökülen saçlarıyla oynamayı her zaman tercih ederdi... kafasını karıştıran şey bu olabilir miydi? hayatı bu kadar içinden çıkılmaz yapan, insanlara karşı net ve bir o kadar da zarif olabilmeyi başarması belki de bundan olmalıydı.

    köprünün başına geldiğinde düşüncelerinin ağırlığı altında yere eğilmiş olan kafası ağır ağır doğruldu ve yolu alabildiğine aydınlatmayı nasıl başardıklarını düşündü loş olması, öyle görünmesi için bu kadar çaba sarfedilen bu sokak lambalarının... hayatının en aydınlık yerinde durdu ve bunu yapmak için özel bir çaba dahi sarfetmemişti aslında. sadece rüzgârın ıslığına kulak vermiş ve onun ittiği yere düşmekten korkmamıştı. nihayetinde gözlerindeki ışığı görebilse kendisine aşık olacağından şüphesi olmamalıydı ki o anda bunu göremese dahi farkediyordu. şaşkınlığından farketmemişti belki ama yanıbaşındaki zayıf ve çelimsiz adam gözlerinden kaçamak bir yudum almıştı sanki. dudaklarının arasındaki hava boşluğunun hafifçe açılması da bu sade, öylesine güzellik karşısında doğaçlama gelişen bir şey olmalıydı. "carraia" dedi genç adam ama coşkulu olmaktan daha çok duygusal bir tarafı vardı ses tonunun. acınası bir karizmayı saklıyor gibiydi. ki dikkatini çekmeyi başarmıştı aslında bunu yaparak... dönüp gülümsedi ve o anda sevimliliği, utangaçlığından çok daha baskın görünüyordu. genç adam hayat iksirinden bir yudum almıştı, ayakları yere dahi basmıyor, gözlerini, çıplak gözle güneşe bakıyor gibi kısıyordu ve şehirde bir karnaval havası hakimdi... bütün bir şehir, tek bir ağızdan "carraia" diyor gibiydi, ki bunun anlamı ne olabilirdi?

    oysa bunların hiçbirisine gerek yoktu. bütün isteği, tek istediği biraz huzurdu. onu da kendi içinde bulacağından emin gibiydi...

    (bkz: to be continued or not to be continued)
    3 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük