geçmişte '' bak postacı geliyor, selam veriyor'' , '' postacı adem,bir kutu badem'' diyerekten uğruna şarkılar yazdığımız, senin, benim,onun postacılarından bahsediyorum, postacı diyerekten başka birine gönderme falan yaptığımda yok, bildiğin gerçek postacı.
bizim uğruna şarkılar yazdığımız bu adamlar şimdi gözümde en sevilmeyen adamlar listesinin üst sıralarına oynamaktalar, şu aralar ne zaman bir postacı görsem '' ulan ipne, yine yeni bir trajedi yaratmak için birinin adresine gidiyor, ayakların kırılsında gidemeyesin emi'' diyorum kendi kendime. zira biliyorumki elindeki mektubu ulaştırmak üzere gittiği eve kötü bir haberi ulaştırma için gidiyor, ya kredi kartı borcunu ödeyemeyen adamın evine banka tarafından gönderilen ihtar haberini, haciz gününü bildiren haberi, ya boşanma davasının nihai tarihini, ya da nafakası ödenmeyen kadının eski kocasının evine gönderttiği ihtarnameyi taşıyor o adrese, postacıyı gördüğümde kesin bu yazılanlardan birini ulaştırmak için yolları adımladığı konusunda zerre kadar tereddüt bile yaşamıyorum. doğrudur, bu durumlar postacıdan bağımsız yaşanımlar ve süreçler, ama işte haberi ayağına kadar getirdiğinde, padişahın fermanını getiren elçi gibi görünüyorlar adamın gözüne, tezelden kellesinin vurulmasını istiyor insan.