gereksizlikten kasıt şudur; halk geçen hafta meydanlara dökülüp aman aman tepki göstermedi. düşünün apo'nun italya'dayken sokağa dökülen halkı. en azından 1 hafta italyan ürünleri boykot edilmişti. bu defa en yüksek perdeden başbakan "ey fransa" dedi (tabi grup toplantısında dedi ab toplantısında demeye yemez çünkü) ne oldu geçen perşembeden beri ne değişti? halktan fazla siyasetçiler gürlüyordu neden arkasında duramadılar? işte bu basiretsizliktir, kişilksizliktir. dün le figaro gazetesi "türkiye'de boykotun ciddiyet taşımadığını, hükümetin resmi boykot ilan etmesinin kesinlikle beklenmediğini, olayın sadece yasdan önce savrulan tehditler" olduğunu yazdı... fransız basını resmen tossak gecti hem halkla hem de hükümetle. ya en başından beri susacaktık yada sonuna kadar yasa geçmeden önce gürlediğimiz gibi gürleyecektik. kuyruğumuzu kısmamalıydık. dışişleri bakanı(mız) "fransa ile aramızda onarılması imkansız yaralar açıldı, fransa çok şey kaybetti" dedi neymiş bu fransa'nın kaybettiği, onarılamayan yaralara örnek versinler... kuyruğumuzu kıstık işte daha ötesi var mı? senin başındaki devlet organları gereken tepkiyi koyamıyorsa bu ülkenin dış politikası artık bu ülkenin değil; abd, ab, israil'in elindeyse rtük'ün çağrısıyla reklamları döndürsen ne, döndürmesen ne? bayramda, paris seyahatlerinde iptal edilen rezervasyon yokmuş... boykotmuş... ancak çenemizi yoruyoruz. icraat yok. hükümet tepkisini yasadan sonra kaybetti, ama olmaz halk devam ettirmeli.. peki milletin vekilleri neden susuyorlar artık? biz asilsek neden asil'in çıkarları düşünülmüyor? boykot edelim ama bunun hesabını sandıkta asil olan bizler vekillerden hesabını soralım. acı bir gerçeğin yüzü ==> (bkz: türkiye'nin dış politikası)