Bak bu kısmı seviyorum. Bak dediysem bakma zorunluluğu diye bir şey yok. Emir kipi olsa da sen öyle algılama. Ben aslında kendime söylüyorum. Hatta ben rahatlamak için saçmalamaya başlayacağım. Bunu neden okuyorsun bence düşünmelisin. Saçmaladığımı görmek seni normal mi hissettirecek? Yoksa olduğundan daha iyi bir adam/kadın mı yapacak seni? Zaten bu mantıkla bilerek veya bilmeyerek buraya ilgi duyuyorsan doktora gitme vaktin gelmiş demektir. Ama bahse girerim gitmedin, gitmeyeceksin de. Çünkü rahatsız olduğunu kabul edemeyecek bir vakasın. Sen sadece rahatsız insanlar görerek rahatlama yolunu seçiyorsun. Peki benim saçmalamış olmam senin gerçeklerini yok mu edecek? Hayır. Bilakis şimdi sana onları hatırlattım. Unutmak için beynini uyuşturma yöntemleri türetmene gerek yok. Sadece oku. Dikkatin böylece dağılır. Ama okuyorsan hala, dengesiz biri olduğun gerçeğini de görmezden gelmeye çalış. Hala neden okuduğunu biliyor musun? Bir insan ya pofpoflandığında ya da hakarete uğradığında birine bağlanır. Övgüyü anlamak zor değil. Ama hakaret kısmına gelince hep kendini ispatlama çabasına düşersin. Ama bir türlü de o fırsatı bulamazsın. Güce farkında olmadan itaat edersin. Bu insanın kendine yaptığı bir işkence. O halde aracı kullanmak niçin? O da sadece zaaf. Farkında bile değilsin. Zaten bu kadar akıllı olabilseydin bu duruma düşmezdin. Rahatlatır mı bilmem ama herkes zaman zaman düşer bu duruma. Neyse. Kendini o kadar da kaybetme. Ben de mükemmel biri olsaydım muhtemelen şu an deşarj olmak için saçmalamaya ihtiyaç duymazdım. Ama senden akıllı tarafım bunu düşünmek ve uygulamaya geçmek. Bu yine de hayatta, senin ölçütlerinle senden başarılı olmamı garanti etmez. Zaten başarı, göreceli bir kavramdır. Sen ev alınca başarılı olduğunu hissedersin, oysa benim ölçütlerim senden farklı. Anlatmayacağım. Konumuz o değil.
Bugün sahilde yürüyüş yaparken birçok kevaşe gördüm. Süslenmiş püslenmiş aranıyorlardı. Enteresandır bana bakanları da vardı. Güzel kızlardı ama sadece güzellerdi. Bana baktıkları için bence zevksizler. Ama ağızları açıldıktan sonra iki dakika dahi muhabbet bile edemeyeceğim tipler olduklarını gördüm. Sürekli yakınlarımda yürüyüp telefonla konuşurken seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Bilirsin. O çatallaşan kevaşe sesine sahiplerdi. Tiksindim. Oysa sustuklarında daha çekicilerdi. Başımı çevirdiğimde kayalıkların üzerinde yürüyen insanlar gördüm. Rahat battı ki ben de kayalıklarda yürümeye başladım. Enteresandır gördüğüm çiftlerin hepsi uyumsuzdu. Öpüşürlerken bile yüzlerinden sevgi taşanına hiç rastlamadım. Ha afedersin. Sadece bir kadın vardı. Bankta öpüşüyorlardı. Adamı sevdiği belliydi ama adamın derdi sadece onu yatağa atmaktı. 20'lik kızlar 30 yaşındaki tiplerle neden gezer anlamam. Gerçi amaç sadece seks iken bile erkeklerin sevmedikleri kimselerle sevişmesini de anlamam ya neyse. Aslında anlamak veya anlamamak denmez ona. Sadece yabancı olmak diyelim. Neden hala saçmalayamadım acaba. Bütün gün düşündüm ondandır belki. Normalde hep düşünürüm oysa. Rüyasında bile hayat üzerine felsefe yaptığını hatırlayan kaç dengesiz kurbağa tanıdım ki? Kendimden başka hiç. Ama bu bir şeyi değiştirmez. Başkalarının değerlendirmeleriyle mutlu olamayacağım için önemi yok. Zaten bilmelerine gerek de yok.
Bir tutukluk hissediyorum kendimde. Bugüne has bir şey. Zaten dondurmamı da yemedim. Bana dondurma yemeyi bilmediğimi söyledi. Üzülmedim. Zaten yemedim de. Sevmem ki... Akşam da yemek yemeyi bilmediğimi söyledi. Yemekten daha çok oynamakla ilgileniyormuşum. Oysa yemek yemekten zevk alan biri değilim. Hiç de olmadım. Sanırım bugün biraz da insanlara yabancı hissettim kendimi. Bu durgunluk biraz da ondan. Yüzlercesini izledim. Hepsi boş bakıyordu. Hiçbirinde derin bakışlar, keskin bir ifade yoktu. Net değildiler. Bastıkları toprağa hakim görüntüleri dahi yoktu. Teröristler gibi bulundukları alanı koruma çabasında olmayan kimseler gibiydiler. Üstelik her tarafta da çöpler vardı. Güzelim sahil pislik deryası haline gelmişti. Bu bile bunun basit bir göstergesi idi. Ama bana sarılınca sevindim. Bir anda uzun zaman sonrasını düşünerek düş dünyama daldım. Onu da anlatmayacağım. irkildiğimde sola dönmemizi söylediğini duymuştum. Hala sarılıyordu bana. Aynı şeyi ikinci kez fark etmek gibisi yok. Aynı şeye yeniden sevinmeye fırsat yaratıyor. Kendimi ne yalnız ne de kalabalık hissettim. Bir boşluk gibi. Bu sefer o boşluğun içinde değil, o boşluğu çevreleyen şey olmuştum adeta. Yüzlercesini çepeçevre sarıp eriten bir karadelik gibiydim. Sanırım bu bakış farklı geldi hepsine. Çünkü herkes gözlerime bakıyordu. Yabancı oldukları ve merak ettikleri bir bakış gibiydi. Ama benim görme şansım yoktu o bakışı. Belki de en çok imrendiğim şeylerden biridir. Bu açıdan insanlar çok şanslı. Zavallı bünyeleri kıymetini bilemedikleri şeylere gereken ilgiyi gösteremiyor. Ukala gördüm kendimi. Ama pek becerdiğim de söylenemez. Bunu çok duymak enteresan. Bak aklıma ne geldi... Bir dersane vardı Zeytinburnu'nda. Bir ara takılmıştım oraya. Neydi lan o kızın adı... Bu huyumdan nefret ediyorum. Yine unutmuşum. Ama onu küçülürken görmek çok zevkli idi. insanları küçülürken görmek hoşuma gitmiyor. Ama küçüldüklerini görürken beni görmeleri hoşuma gidiyor. Muhtemelen küçük düşmeleri, iddialarıyla benliği yok sayışlarının sonu oluyor ondan bu böyle... Ama yine de acıyorum. Bunu yok sayabilmek için hinterlandımdan tamamıyla çıkmak gerektiğini düşünüyorlar. Bu bir nevi dünyanın bir bölümünü yok saymak oluyor. Sırf benimle karşılaşmamak için. Oysa bu durum onlara hiçbir şeyi unutturmaz ki. Aksine sürekli beni gözetlemek ve hinterlandıma girmemek için bu hazin geçmişlerini hatırlamak zorunda kalıyorlar. Zavallıların yoksun oldukları şey aslında sevgisizlik. Bunu hiç anlamayacaklar. Onları yok etmek bana bir şey kazandırmaz, bir şey kazandırır mı diye düşünmek de bana bir şey katmaz. Ne böyle düşünürüm, ne de öyle yaşarım. Bunu anlamaya fırsatları dahi olmadı. Kendilerine gösteremedikleri tahammülleri, yalanları duyarken alabildiğine acımasızdı. Kandırmacalar içinde savruluşları hep bundan.
Sanırım bu aralar çok fazla düşünüldüğümü bilmek huysuzlaştırdı da beni. Sürekli takip altında olmak hiç hoş değil. Bana ne zarar verebilirler, ne de sahip olabilirler. Bir şeyler başardıklarını sanmalarını izlemek ise sadece benim tercihim. Farkında dahi değiller. Belirli zaman aralıkları ile dank ediyor ama uslanmıyorlar. Bir insanın yüzüne söylediğin halde bir şeyi anlamaması kadar embesilce bir şey yok sanırım. Bazı şeyleri kabullenememeyi bile anlayabilirim. Ama en basit şeyleri dahi anlayamamak enteresan. Bir de kendini zeki sanıp oynadığını düşünmeleri çok komik. Ne saçma salak bahaneleri, ne ele avuca gelmez yalanları ufak bir çocuğu bile uyutmaya yetmezken onları avutabiliyor. Gücü kendilerinde hissetmelerine neden olabiliyor. işte acziyetin böylesi çok ürkütücü.