yemek olsa bile üşendiğinden yememektir. aksi halde abla, anne vb yardım sever insanlar hazırladığında yiyenler, yemek yemeye değil yemek yapmaya üşenirler. ikisi farklı kategoridir.
şahsen yemek yapmaya da yemeye de üşenen birisi olarak olayların nasıl geliştiğini arz edeyim:
yemek seramonisi belli bir zamanı gerektiriyor. en fazla 4-5 dakikada bu ihtiyacını karşılayabilen bünyeler için, yemek yapımı, sofranın hazırlanması, yemeğin tüketilmesi, sofradaki diğer mıymıyları beklemek, tatlıydı, salataydı gibi bir dünya lüzumsuz işle ilgilenmek işkenceye dönüşür. bunun yerine, her fırsat bulduğunda öğün doğrudan geçiştirilir. en çok birlikte yemek yenilen insanlara, sofradan erken kalkmasının ayıp karşılanmaması, bunun ciddi manada işkenceye dönüştüğü iyice anlatılmalıdır.
mesela öğlen yemeğine oturuldu, çorba, salata, makarna, sebze yemeği, meyve vs. var. yemek yemeye üşenen adam makarnaya yoğurdu boca eder, 10 kaşıkta çiğnemeden yutar. 4. dakikada çayını alıp kapıya sigara içmeye çıkar.
misalleri artırmadan kestirmeden gidecek olursak, yemek yemeye üşenen insan, en kestirmeden tüketilecek yemeği sofrada şak diye tespit eder. karnını doyuracak kadar değil açlığını giderecek kadar yer. sonra işine devam eder.
kimsenin olmadığı zamanlarda öğünleri abur-cuburla geçiştirir, sabah kahvaltısı hayatta yapmaz. çok sevdiği bir kaç yemeğin dışında teferruatla uğraşmaz, dışarıda yemek yiyeceği zaman en kısa ve hızlı şekilde tüketebileceği yemeğe dadanır. (iskender, dürüm döner vs.)
ama iş menemen e geldiği zaman değişir. zaman durur, hayat durur. menemen olayı bunun dışındadır. tabi bir kaç tane saplantı olmuş yemek de... neticede onun da bir ağız tadı vardır.