yerin paris, büyükelçinin ermeni olması değildir önem taşıyan aslında. aktüalite bu iki-
liyi yan yana getirmektedir kolayından. paris 'i berlin, montevideo veya oslo diye oku-
yunuz, ermeni yerine de rum ya da yahudi koyunuz. sonra da sorunuz 2006 türkiye ' sinde
bu, imkanlar dahilinde midir ?
yıllar önce sekiz aylık askerliğimi yaparken çavuş talimgahta bir önceki dönemler çavuş
olarak bize eğitim vermekteydiler. altı tane çavuş bir de rütbesiz. lafın gelişi değil,
gerçekten işini en iyi yapan, genel anlamda en donanımlı ve herkese daha uygar yaklaşan
bu rütbesiz arkadaşımızdı. gerçi çavuş pırpırını takmak için genel kişilik vasıflarınız
bir referans teşkil etmemekle birlikte tam da bu özellikler belleğimde yer eden bu tec-
rübeyi daha acı bir hatıraya dönüştürmektedir.
evet, söz ettiğim bu kendine özgü, komuta eden ancak rütbeye sahip olmayan askerde aleni
bir diskriminasyonun kurbanı olmak hayal kırıklığı veya küskünlük yaratmış görünmüyordu.
zaman içinde '' adaaam sende, zaten sayılı gün için buradayım, çavuş olsam ne yazar,ol-
masam gönül yazar '' tadında bir rasyonalizasyondan çok, böyle ayırımcılıklara kendini
bildi bileli maruz kalmanın getirdiği bir alışkanlık- aldırmazlık zırhı geliştirmiş ol-
duğunu keşfediyordunuz.
o er değil fakat yine de rütbesiz askerin adı david idi. sakıncası dini ve etnik kökeni
geliştirdiği zırh ta bizim ayıbımız idi.
çoğunluktan farklı dine mensup yurttaşına dört aylık dönem için çavuş rütbesini tevdi
edemeyen sistem paris sefaretini mi emanet edecekti ? veya oslo ?
bunu becerebilseydik şayet, ne fransa 'nın ne ab 'nin çifte standartlarından kurtulama-
yacaktık belki, onlar bina okuyup dönüp dönüp yine okumaya devam edeceklerdi ihtimal,
ama Türkiye Cumhuriyeti kendi ile barışık, bi-la istisna bütün vatandaşlarına güven tel-
kin eden anlayışlı bir yer olacaktı.
bu arada argiris askerliğini çavuş olarak tamamlamıştır.