bir kadını anlamak bazen çok zor olsa da bazen sebep gözünüze batıyor. bu zamanlar büyük bir aptallık yaptığınız zamanlardır. benim sandraya maria şeklinde seslenmem gibi. haklıydı enkaz ve ceset ona bir özür borçluydum. bir onunla uğraşacaktım; özür dilemekler, çiçekler, yemekler, barışma seksi... çok işim vardı. bunun yanında tanrının çağırdığı daha on bir kişi vardı, bu feryada karşı duyarsız kalamazdım.
___
(james devam eder)
çalar saat çalıyordu, uykulu bir şekilde onu kapamaya uğraştım. kapanmayınca sinirlenip, duvara fırlattım; susmuştu. tekrar uykuya dalmak üzereydim ki telefonum çalmaya başladı.
james: lanet olsun!
telefonumu açtım arayan yüzbaşıydı.
yüzbaşı: ofise gelmen gerek james.
james: noldu, yeni seri katilimizle alkalı mı?
yüzbaşı: evet, diğer kiliseleri araştırdık hiçbir iz yok. muhtemelen bu cinayetin peşi gelecek.
james: peki kurbanın kimliği tespit edildi mi?
yüzbaşı: evet. üç ay önceki uçak kazasını hatırlıyor musun? hani okyanusa düşmüştü.
james: evet.
yüzbaşı: o uçaktan sağ kurtulan on üç kişiden biriymiş. adı, max wayne.
james: bu isim bir yerden tanıdık geliyor.
yüzbaşı: evet, max'in dosyası biraz kabarık. terörist grubuna üye olmakla suçlanmış. ayrıca bir baskında evinde bomba yapımında kullanılan malzemeler bulunmuş.
james: ama her nasılsa yine de tutuklanmaktan kurtulmuş değil mi yüzbaşım?
yüzbaşı: evet james öyle. hadi merkeze gel ve dosyayı incele.
james: çıkıyorum.
___
(sandra devam eder)
ofisimde çalışırken, birden kapı çaldı. açtım, bir çiçekçiydi.
çiçekçi: sandra hanım siz misiniz?
sandra. evet.
çiçekçi: bu çiçek sizin için.
sandra: teşekkür ederim.
dedim ve kapıyı kapattım. çiçekle birlikte bir kartta gönderilmişti. çiçeği kimin gönderdiğini çok merak ediyordum ve gönderen kişinin charles olması için tanrı'ya yalvarıyordum. notu açtım; notta 'kapıyı aç' yazıyordu. hemen kapıyı açtım, karşımda charles vardı, dayanamadım boynuna atladım.
charles: eğer beni boğmazsan seni yemeğe çıkartıcaktım, en azından öldürmeden önce yemek yeseydik.
sandra: özür dilerim.
charles: hayır şaka yapıyordum sadece, hoşuma gittiği için.
sandra: hoşuna giden şeylerle dalga mı geçersin sen?
charles: evet, hayatın şakadan ibaret olduğunu hatırlatmak adına. hadi çıkar önlüğünü de yemek yiyelim.
___
(james devam eder)
elimde max'in dosyası vardı. kan analizleri, sabıka kaydı vesaire vesaire...
james: peki, max'in neden düşen uçakla italya'ya gittiğini biliyor muyuz?
yüzbaşı: maalesef.
bu sırada adli tıp uzamanı geldi.
yüzbaşı: evet, neler buldun anlat bakalım.
uzman: kurbanın kanında alkol ve hayvanları uyuşturmak için kullanılan ilaçtan bulduk. yani kurban önce sarhoş edilmiş daha sonra ilaçla uyutulmuş.
james: uçaktan kurtulan diğer kişiler için dosya hazırlamanızı ve kişilerin tüm bilgilerini o dosyaya koymanınızı istiyorum.
uzman: peki efendim.
yüzbaşı: on üç kişiyle alakalı diye mi düşünüyorsun?
james: on üç uğursuz bir rakamdır yüzbaşım.
___
(charles devam eder)
sandra'yla güzel bir öğlen yemeği yedik ve kendimi o'na affettirdim. tabi aklımda yine kutsal görev vardı sırada kimdi. kim olmalıydı, kim için hazırlık yapmalıydım?
charles: akşam kaç gibi alayım seni.
sandra: bir kişinin randevusu var 2 saat sonra alabilirsin. aslında tanıdığın biri.
charles: kim ki merak ettim doğrusu.
sanda: kazadan sağ kurtulanlardan biri jane smith. hatırlıyor musun?
dedi. jane smith, tanrı aradığım kişinin ismini kulağıma fisıldadı; bana ise jane'i huzura kavuşturmak kaldı.
sandra: charles!?
charles hatırlıyorum, kızıl saçlı hanım değil mi?
sandra: evet.
charles neden akşam bize davet etmiyorsun jane'i. o kazada her birimiz yakınlarımızı kaybettik en azından birbirimize destek olalım.
sandra: evet, çok haklısın. davet ederim tatlım.
ikimizde bir an kaldık. ikimizde 'tatlım' kelimesini duymayı beklemiyorduk. ben istemiyordum da, sandra'yı kendime aşık edip, o'nun üzülmesini istemiyordum. gerçi üzülmesi için zamanı olmayacak.
sandra: bana yapılabilecek en kötü şeyi yapıyorsun bilyorsun değil mi?
charles: ne yapıyormuşum?
sandra: beni kendine aşık ediyorsun...
___
(max'in cenaze töreni charles devam eder)
peder: bugün burada inançlı bir kardeşimizin ilahi yolculuğu içi toplanmış bulunmaktayız.
inançlı olduğundan ne kadar da eminsin? ilahi yolculuğu mu? ben maxi öldüreli bir hafta oluyor.
sandra: bir şey mi dedin charles?
charles: hayır canım, max'i fazla tanımama rağmen üzüldüm.
sandra: evet, yakınları için çok üzücü. ölü bile olsa bedeni dahi yok. sadece bir el. çok acımasızca, nasıl bir insanı öldürebilirler.
charles: kader.
sandra: kadere inanmazdın sen?
charles: beni iyi biri yapıyorsun sandra.
kader? hayatın senaryosu belli bir yaşam olması. bizim sadece rol yapmamız. kimimiz başrolde, kimimiz figüran? hayat bu mu? insan kendi hayatını kendi çizemez mi veya kendi senaryosunu yazıp başrolü kapamaz mı?
dedim kendi kendime. bu sırada peder konuşmasını bitirdi ve max hakkında konuşmak isteyen biri var olup olmadığını sordu. "konuşmalıyım" dedim içimden. ne kadar göz önünde olursam, o kadar görünmez olurum çünkü. kalktım ve peder'in yanına gittim.
charles: max, benim kader arkadaşımdı. okyanusa düşen bir uçaktan kurtulmuştuk. her ne kadar fazla muhabbet edemesek de ne kadar iyi bir insan olduğunu anlamıştım. o'nun ne kadar iyi biri olduğunu anlamanız için bir kere yüzüne bakmanız yeterli olurdu. ama o iyilerin hakettiği yere göç etti. ve bizi şu an izliyordur belki. max, biz gelene kadar kendine iyi bak.
dedim ve yüzümde üzgün bir ifade vardı lakin hiç üzgün değildim. aksine kutsal bir görevi yerine getirmenin mutluluğu vardı içimde. ama o an rol yapmam gerekiyordu ve iyi rol yapıyordum. ben bu hayatta başrolü hak ediyordum.
___