takımın başına zico geçtikten sonra, ilk sene avrupa ikinci plandaydı. zaten transferler de epey geç yapıldı ve şampiyonlar ligi şansı kaçırıldı. ancak yeniden yapılanan kadroda eksikler olsa da, defansa lugano gibi bir sigorta, uyumlu edu getirildi. gökhan gönül beklentilerin çok üstünde oynadı. kadro oturana kadar takım biraz zorlandı ancak daha sonra moral ve motivasyonun artmasıyla fenerbahçe şampiyonluk potasında kalmayı başardı ve ipi göğüsledi.
ertesi yıl yine zico'yla devam edildi. roberto carlos gibi önemli bir takviyeyle prestij arttı. bu, anderlecht'in şampiyonlar ligi ön elemesinde rahat skorlarla geçilmesinin ardından takımı olumlu derecede etkiledi ve inter galibiyetiyle beraber takım epey havaya girdi. avrupa'da o seneki başarılar zaten ortada. fenerbahçe gerektiğinde iyi kapanıyordu ve kişisel becerileri yüksek oyuncular sayesinde her maç birisi puan aldırıyordu. önceki sezon çok eleştirilen deivid de souza, beşiktaş'la yapılan süper kupa maçından itibaren sağ kanatta görev almaya başladı. gol atmasıyla birlikte müthiş bir form yakaladı ve avrupa'da önde gelen oyuncular arasında yer aldı. ancak zico rotasyon uygulama konusunda belki biraz başarısız kaldı. çünkü yedeklerden oluşan ikinci bir takım vardı kafasında ve oyuncular belki de yedek olduklarını bilerek maça başladıkları için pek başarılı sonuçlar elde edemediler. orta sahanın ortasına maldonado takviyesi geldi devre arasında. zira, başarısıyla göz dolduran aurelio'nun yanında oynayan oyuncu konusunda sıkıntı yaşanıyordu. ancak maldonado bekleneni veremedi. soldan uğur'un çizgide oyun sevmesi, sağdan deivid'in ise içe doğru oynaması takımın taktiğindeki en büyük avantajdı. diğer transferlerdeki başarıya bakacak olursak, bu başarısızlığı göz-ardı edebiliriz. bir problemli bölge de, forvetti. semih sonradan girdiği maçlarda çok etkili oluyor, ancak ilk 11'de görev aldığında aynı etkiyi yaratamıyordu. kezman zaten tüm eleştiri oklarının hedefiydi. bitikti. bir de yedek stoper olarak getirilen yasin çakmak bekleneni veremedi ve hatırladığım kadarıyla trabzon ve alanyaspor maçlarında büyük hatalar yaptı. ligin sonuna gelinirken fenerbahçe galatasaray'la çekişme içindeydi. ama sami yen'deki şampiyonluk maçında gülen taraf galatasaray oldu. fenerbahçe'de biraz motivasyon sıkıntısı, biraz da yorgunluk vardı ve sene sonuna doğru form grafiğinde bir düşme yaşandı avrupa'daki uzun maraton sebebiyle. ki aslında galatasaray maçını bile çok kötü oynayan ekip, edu ve volkan'ın anlaşmazlığı sebebiyle maçı kaybetti.
hesap zico'ya kesildi ve sansasyonel bir şekilde aragones takımın başına getirildi. yeni bir yapılanma hedefi vardı ancak takım kemik olarak aynı kaldı. yabancı olarak sadece josico ve guiza takviyesi yapıldı. aurelio gibi önemli bir oyuncu kaybedildi. hazırlık kampını aragones'le geçirememiş olan takımda kondisyon alt seviyedeydi ve bu özellikle ikinci yarılarda sahaya yansıyordu. ayrıca aragones kafasındaki taktiği takıma oturtamadı. orta sahanın ortasına emre belözoğlu transfer edilmiş olsa da, defanstan alınan toplar ileriye değil geriye kullanılıyordu. bu nedenle fenerbahçe topla oynama oranlarında küçük takımları ezse de, sonuçlar aynı biçimde olmadı. sezon ortalarına doğru avrupa'da varlık gösteremeyen ekibin motivasyonu dağıldı ve fenerbahçe ikinci yarının ilk haftalarından itibaren yarıştan kopmaya başladı.
bu sene başında yine christoph daum'la çalışma kararı alındı. bu medyayı ikiye böldü. açıkçası ben de, daum'un gelmesini en azından 4-4-1-1 taktiğini fenerbahçe'ye kazandırmış olması sebebiyle olumlu görüyordum. ama daum'un hooijdonk ve anelka'yla anlaşamaması da son yıllarda büyük transferlere bakılacak olursa handikaptı. kulüp tekrar strateji değiştirdi ve zico'nun ikinci yılında olduğu gibi brezilyalılara yöneldi. cristian, mehmet topuz, özer hurmacı, andre dos santos ve fabio bilica transferleri yapıldı. özellikle roberto carlos-dos santos ortaklığındaki hızlı ve güçlü sol kanat göz korkutuyordu. ancak carlos'un fiziğindeki büyük düşme, santos'un kanatta oynayamaması gibi sorunlar sol kanada ilaç olmadı. bilica-lugano ikilisi pek eleştirilmedi. ancak ben ilk maçlarda bilica'yı çok ağır buldum. ilk yarının ortasına doğru performasını arttırdı, yine de ikinci yarının başlamasıyla, vasat bir stoper olduğu ortaya çıktı. cristian baroni kimileri tarafından beğenildi, kimileri beğenmedi. ben beğenmeyenlerdenim. o tipte bir ön libero yerine, christian poulsen tipinde sert oynayan, oyunun içindeki pozisyonlarda agresif olan yapıda bir ön libero tercih ederdim. christian belki çok hatalı değil ama yerine ısıran bir oyuncu alınırsa takımda değişiklik kanımca hemen farkedilir. deivid zaten hiç oynamadı. burada şunu belirtmeliyim ki, fenerbahçe'nin şu an bu kadar çok sakata sahip olması bir şanssızlık değil, tamamiyle hatalar zinciri. şükrü saraçoğlu zemini'nin bozuk olması ve ikinci yarıya daum'un hazırlayamadığı takım sebebiyle böylesine çok sayıda sakatlık oluştu. ayrıca daum'un ilk dönemindeki 90 dakika koşan takım yerine bu sezon, 70. dakikadan itibaren oyundan düşen, çok gol yiyen bir takım görüyoruz. fenerbahçe hiçbir takımı ezerek yenemedi. santos'un beke gelmesi daha iyi oldu, çünkü önündeki uğur boral'a koridor açıldı. ama uğur boral sakatlığı sebebiyle sezonu kapattı. özer kanat ya da ön libero oynayamadığı için üst düzey performans sergileyemedi. yine de istekli olduğu her halinden belli. çok eleştirilen guiza konusunda ben hala bir yorum yapamıyorum. çünkü takımın herhangi bir kimyası yok o geldiğinden beri. ne kontra-atak ne de tek kale oynayabilen bir takım fenerbahçe. oyun stilini hep karşı takımın taktiği ve dizilişi belirliyor. ayrıca uğur boral sakatlandığından beri, fenerbahçe asıl yeri kanat olan bir oyuncuya sahip değil. emre belözoğlu taraftarca çok seviliyor ama bence faydasız. çünkü topsuz alanda yalandan koşuyor ve canlı izlediğinizde kapatmadığı yerlerden çok atak yendiğine şahit oluyoruz. daum artık eski kafalı duruyor ve aziz yıldırım'ın da ondan geri kalır yanı yok. sahiden avrupa'nın büyük kulübü olabilecek bir takımın ne hale geldiğini son haftalarda görüyoruz. aziz yıldırım'ın bu son hakkı belki de. bir daha şapkasını çıkarıp önüne koyarken, rüzgar onu engelleyebilir. o yüzden, sezon sonunda radikal kararlar almalı ve kulüp finansı orantısında oyuncular getirmeli. lugano ve alex dışındaki bütün yabancılar gidebilir. kimse de sesini çıkarmaz sanırım. artık böylesine bir kulüpte deniz barış, selçuk şahin, vederson, fabio bilica gibi oyuncular oynamamalı. zamanında "kazmaları" hemen kesen daum, bu konuda nasıl bu kadar körleşmiş, anlamak mümkün değil doğrusu. sene sonunda yönetim brezilyalı sevdasından vazgeçmeli ve hatta belki de transfer konusunda galatasaray'ı örnek almalı. ki galatasaray'ın ekonomik gücüne göre kat kat büyük bir ekonomiye sahip fenerbahçe. beşiktaş ligin en az gol yiyen takımı ve bunun nedeni, iyi bir kaleci, iyi bir stoper, iyi bir ön-liberoya sahip olması. fenerbahçe neden bunları göremiyor anlamak mümkün değil. umarım geriye gitmeye devam edilmez. çünkü bu taraftar gideni aramak istemiyor.