vicdan

entry293 galeri
    87.
  1. leyla ipekçi'nin zaman gazetesinde 'vicdan özgürlüğünden vicdanlı faşizme' adlı ilginç yazısı:

    "psikolojide vicdanın dereceleri vardır" diyor radikal yazarı gökhan özgün ve hırsızlık yapmış bir adamın suçüstü yakalanarak karakolda suçunu itiraf etmesini vicdanın birinci aşamasına örnek olarak veriyor.
    "suçu bilerek işlediğini ifşa edebilmek; bu ortak vicdandır." ve bunu vicdanın birinci aşaması olarak tanımlıyor.

    karakolda canı sıkılan bir polis vardır ve meseleyi biraz daha kaşımak ister. "çünkü" diyor özgün, "kaşımanın nereye kadarı kaşıntıyı bastırmak, nereden sonrası zevk içindir bunu kimse bilmez." ve canı sıkılan karakoldaki adam sürdürüyor: "hırsızlık yaptığını kabul etmişsin. soruyorum sana, sen hırsız mısın?" adam yanıtlar: "hırsızlık yaptım ama ben hırsız değilim." özgün burada rasyonalizasyon mekanizmalarını devreye sokuyor. adam, çocuğu aç kalmasın diye hırsızlık yapmaktadır. bu öncelikle babalık göreviyle ilgili bir şeydir: "ikinci aşama şahsi vicdandır. işte özgür olması gereken vicdan budur." yazısında soruyor özgün: "din, düşünce özgürlüğünden çok bahsettik de, vicdan özgürlüğüne gelmek bir türlü kısmet olmadı(...) yoksa bizim için vicdan yalnızca dini ve resmi inançlar söz konusu olunca mı vicdandır, bilelim."

    bizi ötekinden ayıran his ve inançlarımızın yerleştiği mahal, vicdan değildir sanırım. özgür bırakılması gereken vicdan algısı elbette görecelidir. ama özgün'ün sistematiğinden yola çıkarsak: vicdanın salt algısının değil, kendisinin de değiştirilebilir bir yapısı olduğuna varmamız gerekir. mesela ortak olanı ile şahsi olanı algımızda giderek ayrışacaktır ve bireyin öne çıktığı bir çağda şahsi vicdanın yeterliliğine doğru zımni bir önkabul oluşacaktır.

    vicdanın anlamını böyle indirgeyerek bütünselliğini parçalamaya, ondan bir 'dünya görüşü' yaratmaya, analitik bir çıkarsama yapmaya başlarız. 'vicdan özgürlüğü'nü ise 'belli bir tanımı yapılabilen' bir şey olarak kutsadıkça, bir ideolojinin, kimliğin veya siyasetin sözcülüğünü yapabiliriz fark etmeden. bu da 'niyet'in sahihliğini bozar. vicdan özgürlüğünü sağlamanın yolu demokrasiler değil, niyettir öncelikle. niyet sözle ifade edilemez her zaman. amellerin geçerliliği -ne adına yapıldığı- da buna bağlıdır. başkasının kalbinin hükmüne vardığını kim iddia edebilir ki?

    yoksa ahlak derken ahlakçılık yapma riskiniz olduğu gibi, vicdan özgürlüğü derken de her şeyin mubah olduğu, akıldan ve niyetten bağımsız bir vicdan idrakine dek varırsınız. bazen başkalarının canı pahasına. haklı olmayı vicdan özgürlüğüne atfen sürdürdüğünüzü sanırsınız.

    haklı olmanın hudutları vardır. hırsızlık yapsak da hırsız olmadığımıza olan inancımız, insan öldürsek de terörist olmadığımıza olan inancımız bir başkasının canını yakıyorsa, vicdanımızın üzerini şeffaf bir örtüyle, ama ille örtmüşüz demektir. "kişi suçlu olduğunu kabul etse bile kendini öyle hissetmeyebilir" diyen özgün doğru bir tespitte bulunuyor ama bunun vicdanın gereksindiği bir özgürlük olduğunu savunurken de benzer bir örtü kullanıyor sanırım.

    hırsızlığın açlıktan yegâne kurtuluş olduğuna inanıyorsak: mesela iki saat sonra bize hırsızlıktan başka bir olasılığın açılmayacağından da emin olmamız gerekir. insanın kendi yarattığı bir gerçeğe, yani bir vehme inanması değil midir bu? böyle kör bir inancın mahalli vicdan olabilir mi?

    vicdan özgürlüğü kimsenin tekelinde değildir. vicdandan bir ideoloji üretmeye kalkarsak, karakolda canı sıkılan adamın zevk için kaşıması gibi, faşizmin karasularında buluruz kendimizi. vicdanlı faşizm. oysa vicdan kabaca belli bir mekânda hazır bulunmak anlamına geliyor. varoluş bilgisinin aşamalarını bize imler. bulan (vacid); bulduğu (vücud) mevcut; varoluşun bilincine erme (vecd); yani vicdani bilgidir. buluş ve bulunuş bilgisi (vicdanın ilahi niteliği) ise burada bulunuş nedenimize dair dikey bir yolculuk talep eder. çağdan çağa, toplumdan topluma değil, kendi içimize doğru. (vicdanı biz yapmadık, ama bizde bütün olarak hazır bulunmaktadır.)

    hakikatin üzerini örttüğümüzü bilmemek: bu da bir başka meşruiyet zemini değil midir hiç farkında olmadan bizi zulme yönelten?
    0 ...