la nausee

entry43 galeri
    21.
  1. insanın aklından uzun süre çıkmayan kitaptır, bir süre insanlardan, hatta varolmaktan tiksinir halde dolaştırır insanı. nasıl bir ruh halidir bu sorarım sana jean paul sartre?

    --spoiler--
    "Bütün nesneler...nasıl söylesem...beni tedirgin ediyolardı, daha hafifçe, daha kuru ve soyut biçimde, daha derli toplu var olmalarını isterdim."

    " 'Varoluş nedir?' diye sorulsaydı, özlerini değişime uğratmadan nesnelere dıştan eklenen boş bir biçimdir derdim."

    "Sırtında bir gömlek var. Eflatun rengi askılarını takmış...Mavi gömleğin üzerindeaskılar pek göze çarpmıyor. Mavinin içine gömülmüş gibiler. Ama düzmece bir alçakgönüllülük bu. Unutulmaya razı olacak gibi değiller, koyunca dik kafalılıkları canımı sıkıyor. Menekşe rengini almak isterken yarı yolda kalmışlar, ne var ki bu isteklerinden de vazgeçmişe benzemiyolar. insanın "haydi menekşe rengini alın da bu hikaye sona ersin! diyeceği geliyor. Ama ne gezer!"

    "Canlı varlıkları, köpekleri, insanları, kendi kendine hareket edebilen peltemsi kitleleri yeterince gördüm."

    "Daha şimdiden pazartesiyi düşünüyorlar. Ama benim için ne pazartesi ne de pazar var. günler ite kaka sürüyor birbirlerini..."

    "Kendimi sorguya çekince, kendimin kendim olmaklığımın ve burada bulunmaklığımın başımdan geçtiğini düşünüyorum."gövdemden başka şeyim yok benim. Yapayalnız bir adam, salt gövdesiyle anıları durdurup saklayamaz. anılar üzerinden geçip gider onun. ama yakınmamalıyım. çünkü özgür olmaktan başka bir şey istememiştim."

    "dünya her gün aynı yüzle ortaya çıkıyorsa bunun nedeni tembelliktir sanırım. ama bugün değişmek istiyor sanki. öyleyse her şey, evet her şey olabilir."

    "insanların küçücük renkli dünyasında bir olay, ancak başka bir herçeğe göre saçmadır, yani kendisine eşlik eden durum ve koşullara göre saçmadır."

    "Her zaman kalacak olan öz varlığıma gösterdiği derin ilgi, ama hayatta başıma gelecek şeylerle hiç ilgilenmeyişi (sonra hem tatlı hem bilgiç yapmacık edaları), insanlar arasındaki bağlantıları kolaylaştıran her şeyi, dostluk ve kibarlık formüllerini daha ilk baştan bir yana bırakışı, kendisiyle konuşanları sürekli bir yaratışa zorlayışı." ( bir zamanlar tutkuyla sevdiği kadın anny için)

    "kök, bahçenin kapıları, sıra, yer yer gövermiş çimenler ortadan silinmişti, nesnelerin çeşitliliği ve bireyselliği bir dış görünüş, bir ciladan başka bir şey değildi. bu cila erimiş, karmakarışık, devasa, yumuşacık kitleler kalmıştı geriye; çıplak, hem de müstehcen ve ürkütücü biçimde kitleler."

    "bir yığın tedirgin, kendinden sıkılmış var olandan başka bir şey değildik."

    "birazdan bütün bu insanlar dışarı çıkacaklar, yemeğin verdiği ağırlığı ve rüzgarın yüzlerine değişini duya duya, pardösü açık, başları biraz sıcak, biraz gürültülü, kıyıdaki çocuklara ve denizdeki gemilere bakarak parmaklık boyunca yürüyecek,işlerine gidecekler. ben hiçbir yere gitmeyeceğim, işim yok benim."

    "parmaklarımın ucuna basarak yürüyordum. dinlenip duran şu acıklı insanlar arasında kaskatı ve taptaze gövdemi ne yapacağımı bilemiyordum"

    --spoiler--

    yapayalnız yaşayan roquentin'in günceni okuruz. zamanında dünyada birçok yeri gezmiş, biçok şey okumuş ve başından az çok bir şeyler geçmiş bu adam, hayatına yalnız devam eder. nesnelerle güçlü bağlar kurar, onlara bi yığın anlam yükler. gördüğü bir kağıt parçasından ya da bir bardaktan bile çok etkilenir kimi zaman. varoluşmasını, yalnızlığını düşünür, kendi kendine sokaktan sokağa sürüklenir. ve içinde gerçek anlamda fırtınalar kopan roquentin kendi varoluşundan tiksinmektedir.
    tabi bunları benim anlatmamla jean paul sartre'ın anlatımı arasında dağlar kadar fark var. bünyeye zararlı bi kitap, ara sıra ağlama krizlerine bile yakalatır.
    0 ...