güçlükle yürüyorum yolda. kaldırımıyla asfaltı birbirine karışmış. hava da karanlık yol da. koyuluğun üzerine eklenen nüansları fark edemiyorum. siyah kusuru örter. ancak başka kusurlar getirir beraberinde. bunu bile bile koyu giyiniyorum. karanlık bana esasında. havaya değil.
eğer ben bir seçim yapıyosam o seçim diğer alternatifine oranla her zaman daha zor ve daha anlamsızdır benim için zaten. baştan üçüncü bankamatiğe girerim o bankamatikte para biter. bu sefer öbürüne geçerim ben geçene kadar ışık hızıyla işlem yapan insanlar bir anda kart şifresini unutan teyzelere dönerler. kuyruk ilerlemez. ve eğer sağdaki kaldırımdan gitmeye çalışırsam o kaldırımda kesin bi arıza vardır. al işte. çukura girdim. çamur oldum dizime kadar. neyse allah'tan koyu giyinmiştim di mi? çamurum belli olmuyo. tabi.
dizlerim ıslak. kafam da ıslak. yağmur inadına yağıyor. "nem oranı" diye hatırlatıyorum kendime. "soğukluk arttığı için havanın nem taşıma kapasitesi düşüyo ve... ve şey oluyo.." yok. hatırlayamıyorum. coğrafyam kötü. kpss falan haram bana. kesin atanamıcam. babam haklı. babam... hep haklı zaten.
saçıma ayrı lanet okuyorum. ıslandığı saliseden itibaren kabarıyor. elimde iki koca torba var. saçımı da düzeltemiyorum. saçım da koyu ama... her kusuru örtemiyoruz işte. bi yere kadar.
evin önüne gelene kadar yorgunluğumdan sıyrılmak için başka şeyler düşünmeye çalışıyorum. ne zaman düşünmeye başlasam sadece mutsuzluklarım, gecikmişliklerim, hatalarım, pişmanlıklarım geliyor aklıma. ve biliyorum ki havadan mevsimden falan değil bu. bizim depresyonumuz... dostum... kendi hayatlarımız. başka bişey değil.
en ağır lafları hak eden kişi karşıma çıktığı zaman söylemem gerekenleri unutmaktan nefret ediyorum. ama ben daha çok söylemem gereken şeyleri kendi kendime unutturmaktan nefret ediyorum. onları hatırlayarak ayakta durabiliyorum çünkü bazen. unuttuğum zaman.. düşüyorum.
eve 10 metre kalmışken yanımdan bi araba hızla geçiyor. tabi yağmur yağmış... tabi yollar bozuk. tabi su dolmuş yollara. tabi bana sıçratıyor yoldaki suyu. acımasızca. neyse.. koyu giydiğimi söylemiştim di mi... ahahaha.
markette, torba açma özrüm sayesinde gerektiğinden 5 dakika daha fazla oyalanmasaydım üstüme çamur sıçramazdı bu araba şimdi diye düşünüyorum bir an ama... ne farkeder... o zaman da başka bi aksilik olurdu muhakkak. murphy yasası mı? hiç zannetmiyorum.
tüm bu düşünceler evin önüne geldiğimde kesin bir mola veriyor. çünkü onu görüyorum merdivenlerde. hayır bu sefer hayal değil ve hayır ben şizofren değilim. inan şizofren olmak çok isterdim. ama değilim.
işte tüm pişmanlığımı, mutsuzluğumu, hatalarımı üstüne atmaya çalıştığım adam. geçici kurbanım. çaresizim.
+ seninle benim konuşmamız lazım.
- haber verseydin gelmeden önce hakan... daha uygun hava ve zemin koşullarında konuşurduk.
+ hayır... seninle benim hemen konuşmamız lazım.
- içtin mi sen?
+ çok değil.
- oturma oraya! ıslak.
farkında bile değil. üstelik açık renk pantolon giymiş. bu karanlıkta. bu yağmurda çamurda. olacak iş mi?
- hakan kalk... tutun bana... kalk.
+ beni sevmedin sen hiç bi zaman... sevmedin.
halbuki kendime duymadığım sevgiyi sana yükledim ben. belki de o yüzden... benim yüzümden.
- hakan konuştuk bunları daha önce.
+ neyim eksik benim ha? neyim yetmedi sana? cevap ver!
- bak sen bence eve git. uyu. yarın eğer yine konuşmak istersen o zaman...
+ hayır... şimdi konuş. konuşucaz.
- eve girmem lazım.
+ beni herkes beğenirdi! kim olsa severdi beni!
- biliyorum.
+ bugün istesem 100 tane kız bulurum kendime. şu an şu telefonu açsam... nerde telefon...
- hakan bunlar önemli değil.
+ ulan değme fahişeler bile para almıyor benden! biliyo musun sen bunu? ne zannediyosun kendini??
o an anlıyorum ki bu cümle bir erkek için onurunun, üstünlüğünün beyanı. kaliteli bir fahişenin kendisinden memnun kalıp ondan para istememesi kendisinin başına gelebilecek en güzel olaylardan biri. "seni ayırdım böylelikle diğer erkeklerden" demesi bi anlamda. derinlerde bi yerde zevk alma uğruna, sevişme uğruna, dokunma uğruna kadına para ödemek ağırına gidiyor çoğunun. binlerce yıldır fahişelik yapmakta bir kısım kadın. ve binlerce yıldır nefret etmekte adam fahişeden. belki de bu yüzden.
ben de nefret ediyorum o an fahişeden.
- tamam ona git o zaman hakan!
+ ne?
- fahişene git. fahişelere git. eğer onlar mutlu edebiliyosa seni... git.
aslında çok daha iyi cümle kurabilirdim orda ben. kurardım. neyse, hakan gittikten sonra kafamda kurarım. söylenmeyen cümleler... iyi geliyo bana.
uzaktan bir taksi görüyorum. durdurmam lazım. üstüme çamurun alasını sıçratsa da durdurmam lazım. hah... durdu.
- hakan tamam kalk. lütfen. iyisin di mi? bak şimdi şöför beye evinin adresini vericem evine götürecek seni.
+ ne? yok... gitmek istemiyorum ben. özür dilerim... ben aslında başka bişey için gelmiştim... ben..
bunun peşinden seni seviyorum gelicek... hemen durduruyorum. duymak istemiyorum.
- paran var mı yanında?
+ ...
- ha gerçi... gerek yoktur. taksiciler de para almıyolardır senden.
anlamıyor. boş gözlerle bakıyor bana. ama olsun. tek bir hissimi anlamayıp da sanki ruh ikizimmiş gibi bakmasından daha iyi bu.
+ saçların bi acaip olmuş.
- farkındayım. düzelticem eve gidince.
^ bayan... beyfendide para yoksa baştan bilelim. fix çalışıyoz çünkü biz. bi yanlışlık olmasın.
fix yaşamaya karar veriyorum ben de o an. bi yanlışlık olmasın.
edit: entryde tanım yok denmiş ama... gözden kaçmış heralde. "bu cümle" demişim... "bir erkek için onurunun, üstünlüğünün beyanı" bu ifadeyle başlayan ve sonraki satırla devam eden ifade tanımdır. ama tekrar yazayım
fahişeler bile para almıyor benden cümlesi, bir erkeğinin onurunun, üstünlüğünün beyanıdır. dikkat çekmiştir şu an umarım.