bir edebiyat şaheseri nasıl harcanır, bu kadar yoğun ve derin bir kitabın içi nasıl boşaltılır, örnek film. çok özensiz ve acele çekilmiş, kast müthiş, ama oyuncular tiyatro provası yapıyorlar sanki. 'sinematograf ve tiyatro arasında ikisini de telef etmeyecek bir birleşme mümkün değildir', der bresson. bir köylü öyle mi konuşur? hiç çalışılmamış hiç kafa patlatılmamış. hepsinin haber spikerlerinden daha düzgün türkçesi var.
aynı şekilde sinema ve müziğin arası da, sanılanın aksine, pek iyi değildir. özellikle kısa filmciler ve yeni yönetmenler görüntüdeki zayıflıkları kapatmak amacıyla müziğe başvururlar. daha doğrusu medet umarlar. aynı şey gölgesizler'de de var. öyle yerlerde giriyor ki müzik, atmosfer arabesk bir mizansene dönüşüyor.
bana öyle geliyor ki yönetmen iki tür arasında kalmış. gişe filmi mi yapacaksın, sanat filmi mi? eğer gişe filmi yapmayacaksan popüler trüklerden, klişelerden uzak dur. yok eğer gişe filmi yapacaksan en başta gölgesizler'i seçme.
halbuki roman mucize gibidir. ben kendimi şanslı hissettim önce romanı okudum diye. bekçinin sevgilisine söylediği beni çarpan bir cümle vardır; kendi yoklukları ile ilgili, yok filmde. bir diyalog vardır romanda, filmde o da yoktu.
-yani hayat tekrarlardan ibaret.
-hayır, tekrarların tekrarından.