gerilimi yüksek mücadele dolu, seyir zevki gayet iyi olan halı saha maçıdır.
uzun zaman olmuştu halı sahada 7 ye 7 maç yapmayalı. şimdi bizim okulun nüfusu zaten azdır, yurtta kalan nüfus daha da azdır, e ben sosyal merkez gibi okulun popüler mekanlarında da takılmadığımdan çok kişiyi tanımam. çok kişiyi tanırım esasında da bu tanıdıklarım da maç yapacak adamlar değildir nedense. çok canımı futbol çekerse, 4 kişi 2 ye 2 boş kale, koca sahada 2 saat oynarız. gol yağmuru mu dersin, birbiri ardına gelen estetik hareketler, yerdeki topa kafayla gol atmalar vs.
neyse efendim, uzun süredir 2 ye 2 maçlarımızı bile gerçekleştirmezken, bu gün ani bir kararlar top oynamaya karar verip, şansın da yardımıyla 7 ye 7 bir halı saha maçı hazırladık okulda. karşı takımın kim olduğunu tam olarak bilemiyordum. giyinip, sahaya gittim. topu alıp ısınma hareketlerine başladım, bileklerimin ince olduğuna kendimi inandırmak istercesine, değişik bilek hareketleri yapıp, kendimi beğeniyordum. derken millet toplandı. ama o da neydi karşı takımda nijerya'dan ülkemize ve okuluma okuyup adam olmaya gelmiş bir zenci vardı.
o anda takımımı yanıma topladım, bu maçın artık milli maç statüsünde olduğunu, agbetu'ya şut şansı tanımamamız gerektiğini, herkesin canla başla mücadele etmesi gerektiğini söyledim. çok hırslanmıştım. bir zenci, beyazların yaşadığı bir ülkede, beyazlardan kurulu bir takıma gol atamamalıydı.
derken maç başladı, sosyal bir sigara içicisi olmama ve 5-6 aydır maç yapmamış biri olmama rağmen, 90. dakikada atılan sabri sarıoğluvari deparlarla, bir sol çapraza bir sağ çapraza koşmaya başladım. amacım o sıralar defansta görev alan agbetu'yu yormaktı. bir ara maç heyecanı, ırkçı duygularımın önüne geçti, kendime geldiğimde agbetu bizim ceza sahası yayı üzerinden topu direğe nişanlıyordu. hemen deparla defansa döndüm ve agbetu'ya adam markajı yapmaya başladım. o sırada kendimi kaybetmişim. kendime geldiğimde arkadaşım formamdan çekiyor, kalecinin elindeki topa müdahele edemezsin efe diyordu. agbetu'nun kaleye geçme sırası çoktan gelmiş de geçiyordu o sıralar.
agbetu'nun kalede olduğu dakikaları iyi değerlendirmeli ve bu zenciye golümü atmalıydım. zira öyle de oldu, defansın arkasına atılan topa, tek vuruş yaparak agbetu'nun sağından topu filelerle buluşturdum. maçı izleyen yoktu, bu golle durum 4-3 olmuştu ama bizim takımda da buna sevinen yoktu, kimse benim faşizan duygularla yaşadığım sevince ortak olmuyordu, o çoşkuyla halısahadan çıkıp yandaki tenis kortunda bir tur attım. çok yorulunca geri döndüm. maçın ilerleyen dakikalarında, sırf kondüsyondan oluşan bir rakip takım oyuncusunun sayısız golüne tanık olduk, maçın bitimine 5 dakika kala tam 5 kere gol atan kazanır dedim. 4 kere onlar attılar. ama son golü filelere acımasızca gönderdikten sonra topu elime alıp, bitti, kazandık dedim. yorgunluktan ölen takım arkadaşlarım ve rakip oyuncular bunu siklemeden, giyinip gitmek için hazırlanmaya başladılar.
zaferlerle dolu milli tarihimize bir katkı da benim tarafımdan gelmiş olması, türk futbolunu şerefli mağlubiyetlerden, tarifsiz zaferlere getirmem, beni ziyadesiyle mutlu etmişti. maçın ardından agbetu'nun elini sıkıp, senin sorunun siyah kıçının kafandan büyük olması ahbab dedim. gel sana wendy's de bir hamburger ısmarlayayım da zenci olduğunu bir süre unut diye de ekledim. arkadaşlar türkiye'de wendy's olmadığını hatırlatınca bir süre üzüldüm.
türk halısahalarında yeni bir zafer daha zencilere karşı kazanılmıştı ve agbetu antrenman olarak yaptığı kaplan avına artık rahatça dönebilirdi...
not: olay hayal ürünü olmasa da içerik hayal ürünüdür. siyahi arkadaşın adı da tabii agbetu değildir. ama bana göre onların hepsi agbetu'dur.
edit: yazım hatası yapmışım aga onları düzelltim. kusura bakma. kib. sçs. byes.