akademik hayatta doktorasını bitirmiş bir akademisyen düşünün, post doc., öğretim görevlisi derken hızla ilerliyor akademik kariyerinde ve birgün kendisiyle aynı konuyu araştıran bir doktor, bu akademisyenin doktorasını yaparken yayımladığı makalelerden birinde sayfalarca yanlış ya da çalınmış bilgi( intihal, plagiarism) olduğunu görüyor. ve bu uyanık ve işini bilen akademisyene ne oluyor? doktora derecesi elinden alınıyor, işinden atılıyor, rezil rüsva oluyor kısacası hayatı altüst oluyor. zamanında haftada 10 makale yayınlamış kişilerin araştırılmasıyla yaşanmamış bir olay değildir bu.
şimdi bunun orhan pamuk'la ne alakası var derseniz, kendisinin zamanında yaptığı intihallerdir alakası; ki bu intihaller prestiji yüksek nobel ödülü kendisine verilirken hiç mi göze çarpmamıştır, bu jüri stockholm'da bu kadar önemli bir ödülü verirken yazarın geçmişini, eserlerini, düşüncelerini, yaptığı işlerin etikliği( edebi ahlaka uygunluğu) yani yazarın kendisini ne kadar derin araştırmıştır? yoksa derin araştırmış da, bir şekilde gözden mi kaçırmıştır! yoksa kaynak göstermeden paraphrase yapılması artık olağan mı karşılanmaktadır, murat bardakçı'nın da aşağıda dediği gibi. tabi eğer bahsedilen eserlerin birbirleriyle alakası yok demiyorsanız; nobel edebiyat ödülü verilirken, edebiyat dışında birçok ayrı kriterin! olduğunda da hemfikirizdir zaten.
ne yazık ki, aldığı ödülle, ödülün de içini boşaltan; ki asıl ödül kriterinin( edebiyat değeri dışında) ne olduğu sorusu da gündeme gelmiştir; ve yaptığı açıklamaları ve yorumları başarıyla seçtiğini gösteren yazardır; zira amerika ırak'a, afganistan'a girip terör estirdiğinde, ya da avrupa'nın ortasında yapılan soykırımda, veyahut fransa'nın gerçekleştirdiği soykırım hakkında, onu da bırakın israil'in ortadoğuda estirdiği terör konusunda da, keşke engin ve ulu istatistiksel bilgilerini dünya kamuoyuna açıklayabilecek cesarete sahip bir şahıs olsaydı... paranın gücün ve iktidarın lehine değil alehine bir şeyler söyleyebilme erdemini gösterebilseydi, aydın olabilseydi...
ancak kendisi engin tarihi ve istatistiki bilgilerini emperyalist bir popüleritenin etkisiyle, türkler şu kadar insanı, şöyle katletmiştir diyerek kullanmıştır, kendi seçim hakkına saygı duyulur tabi ki ancak kendini kaybetmişliği, yazarın hitap ettiği halkdan karşılık alamaması, lobi ve reklamlarla geldiği ve ödül! aldığı bir durumda bile bu kadar eleştirilmesi, manevi olarak içler acısı halinin en büyük kanıtlarıdır.
aşağıda konu ile ilgili, murat bardakçı'nın yazısından bir bölüm sözü geçen olayı açıklamaktadır:
....
aşağıdaki iki sütunda karşılıklı olarak yeralan cümleleri okuyup aralarındaki benzerliklerin, daha doğrusu 'aynıyetin' nasıl yorumlanması gerektiğine siz karar verin. ben bu işe intihal diyorum, bakalım siz ne diyeceksiniz...
bu intihal konusunu yazmamın sebebi, orhan pamuk'a karşı reşad ekrem'in hatırasına saygısızlık ettin ama sen de başkasının eserini intihal etmiştin gibisinden ucuz ve basit bir karalamaya girişmek değil. sadece, birilerinin, şimdi hayatta olmayan önemli isimleri töhmet altında bırakmadan önce kendi yazdıklarının bir değerlendirmesini yapmalarını istiyorum, o kadar...
sözü hiç uzatmadan, açıkça söyleyeyim: orhan pamuk, intihalcidir! fuad carım'ın kanuni devrinde istanbul isimli eserinin birçok bölümünü intihal etmiş ve beyaz kale adındaki romanın temelini carım'ın bu kitabı üzerine kurmuştur. hem de bazı cümleleri neredeyse aynen alarak...
fuat carım, 1892 ile 1972 seneleri arasında yaşadı. mülkiye'yi bitirdi, kuvá-yı milliye'ye katıldı, milletvekilliği, dışişleri genel sekreterliği ve büyükelçilik yaptı. son derece entellektüeldi, çok ilginç kitaplar yazdı ama bunları az sayıda bastırdı. kanuni devrinde istanbul bunlardan biriydi.
kitabın kahramanı 1550'lerde üç yıl boyunca esir olarak istanbul'da yaşayıp hatıralarını kaleme alan pedro de urdemalas adında bir ispanyol'du ve fuad carım, tam dört asır sonra, 1964'te, metnin türkçe'sini yayınlamıştı. eser, daha sonra 1001 temel eser serisinden bir başka isimle çıktı.
bu intihal konusunu bundan birkaç sene önce de gündeme getirmiş ama modern edebiyatta böyle şeyler olur gibisinden abuk subuk bir cevap almıştım. üstelik, beyaz kale'nin sonundaki kaynaklar listesinde carım'ın eseri yoktu ve fuad carım'ın adı kaynaklara ancak benim yazımdan sonra, kitabın sonraki baskılarında görünmüştü.
işte, pedro de urdemalas'ın beyaz kale'ye küçük farklarla giren bazı cümleleri... pedro'nun sözlerini fuad carım çevirisinin güncel yayıncılık'tan pedro'nun zorunlu istanbul seyahati adıyla çıkan ikinci, orhan pamuk'un cümlelerini de beyaz kalenin 11. baskısından naklediyor ve sayfalarını da gösteriyorum...
orijinali
cenova'dan napoli'ye giderken, hareketimizi haber alarak ponz adaları'nda bekleyen türk donanmasının hücümuna uğradık (carım, 11)
intihali
venedik'ten napoli'ye gidiyorduk, türk gemileri yolumuzu kesti (pamuk, 11)
orijinali
gene esir düşebiliriz korkusuyla, kürekçileri sıkıştırmaktan vazgeçtiler. ...esir düşerlerse şikáyet göreni feci şekilde cezalandırırlar, hatta yokederler (carım, 12)
intihali
esir düşerse cezalandırılmaktan korkan kaptanımız, kürek kölelerini şiddetle kırbaçlatmak için bir türlü emir veremiyordu (pamuk,11)
orijinali
rampacılar gemiye daldılar ve herkesi çırılçıplak ettiler. beni tepeden tırnağa soymadılar, sırtımdakiler, onların hoşlanmadıkları ve beğenmedikleri şeylerdi (carım, 13)
intihali
- rampacılar gemimize ayak basarlarken kitaplarımı sandığıma koyup dışarı çıktım. ...dışarıda herkesi toplamışlar, çırılçıplak soyuyorlardı. ... önce bana ilişmediler (pamuk, 14)
orijinali
...láfa, sözü geçen kaptanlardan durmuş reis karıştı. cenevizli dönme durmuş reis, 'idrar ve nabız hekimidir, cerrahtan daha faydalıdır' dedi. kürekten, işte bu suretle kurtuldum (carım, 13)
intihali
reis sordu: idrardan ve nabızdan anlıyor muydum hiç? anladığımı söyleyince hem küreğe verilmekten kurtuldum, hem de bir iki kitabımı kurtarmış oldum (pamuk, 14)
orijinali
en üste, muhammed'in sancaklarını astılar; bunların altına bizden aldıkları bayrakları, haçları ve meryem anamız'ın tasvirlerini astılar. külhanbeyler, başaşağı asılan bu haçlarla tasvirleri, bir ok yağmuruna tuttular (carım, 18)
intihali
bütün direklerin tepesine sancaklar çektiler, altlarına da bizim bayrakları. meryem ana tasvirlerini, haçlarını tersinden asıp külhanbeylerine aşağıdan oklattılar (pamuk, 15)
orijinali
işi çaktım ve bir kaşık isteyerek gözü önünde üç kere doldurup içtikten sonra ...beş hap gerekirken altı tane yaptım. altısını da kendisine verdikten sonra, bir tanesini isteyip yuttum (carım, 22)
intihali
paşa zehirlenmekten korktuğu için göstererek şuruptan bir yudum içip haplardan bir tane yuttum (pamuk, 17)