iki tarafın da berbat futbol ortaya koyduğu maç, layıkıyla 1-1 sona ermiştir.
içerideki maç için avantajlı gibi duruyor, dur bakalım...
takımdaşlarımın neye gururlandığını ben anlamadım açıkçası. galatasaray özellikle ilk yarı o kadar kötü oynadı, o kadar anlamsız ve saçma sapan top kayıpları yaptı ki ben delirdim ekran başında. bu acemiliğe ve forvetsiz takıma rağmen mustafa sarp denen insan öyle bir gol kaçırdı ki akıllara zarar. ben dünkü galatasaray'dan hiçbir şekilde memnun kalmadım yani, hala top görünce eli ayağı birbirine dolaşan topçular görmek beni sıkıntıya sokuyor ki frank rijkaard bu işin anavatanından gelmesine rağmen hala şunlara "basit" oynamayı öğretememiş. velhasıl elano ve lucas neill'i gözlerinden öpüyorum. hele hele lucas neill ve harry kewell ikilisi avusturalya-türkiye ilişkilerini baya geliştirecek gibi duruyor.
atletico madrid ilk yarıda etkili gibi gözüktüyse bu onların ahım şahım bir takım olmalarından dolayı değil, tamamen bizim oyuncuların adamları zorla pozisyona sokma isteğinden ileri gelmektedir. kalemizde yaşanan tehlikeli ataklara dikkat ediniz, çoğu bizimkilerin kaybettiği saçma sapan toplarla başladı, hatta yediğimiz golün başlangıcında caner erkin'in beni bile şaşırtan müthiş asisti malum. ikinci yarıda zaten atletico madrid diye bir şey yoktu sahada. pereja'lı, antonio lopez'li, dominguez'li, ujfalusi'li defanslarının esasen ne kadar boktan olduğunu gördünüz; galatasaray baskın olmayan futboluna, forvetsiz/eksik kadrosuna ve tüm formsuzluğuna rağmen net 4-5 tane pozisyon yakaladı. dolayısıyla galatasaray bunlara elenirse cidden çok yazık olur.
şu da var ki, mehmet topal, barış özbek, uğur uçar, hakan balta; galatasaray üst düzey bir takım olduğunu iddia ediyorsa kesinlikle bunlara bel bağlamamalı, özellikle de avrupa'da. bunlar galatasaray'da oynayabilecek kapasitede oyuncular değiller, özellikle de mehmet topal; yanlış yerde oynatılıyor diye martaval okunmasın, havadan gelen topu kontrol ederken ayağından 5 metre açan birinin, olmayan tekniğine rağmen kendi kalesine 20 metre uzaktayken top saklamaya çalışıp sonra da sıçıp batıran birinin galatasaray'da işi olamaz. tek tek saymayacağım topçuları, kimsenin beğenmediği mustafa sarp'ı ben ısrarla beğeniyorum, ara sıra paniklese de kesinlikle bu önceki isimler kadar takımı sabote edemiyor, ama o kaçan gol yok mu...
1-1'lik skor avantajlı gibi duruyor ama bence değil. bunlar formsuz olsa bile ispanya'da takip ettiğimiz üzere ne zaman ne yapacağı belli olmayan takımlar, dolayısıyla bu maçı zafer tadında görmek ali sami yen stadı'nda başımıza büyük iş açabilir. geçen seneki 2-0'dan dönen hamburg maçının aynen yaşanacağını demiş kimileri, malesef o günkü şartlarla şu günün şartları arasındaki farkı bile göremeyen futbol fakirlerine cevap verip de ayağa düşmek istemiyorum. kendilerine 1999 senesindeki juventus-manchester united maçının kasetlerini yollarak eğlenmelerini diliyorum.
son olarak,
kimi galatasaray taraftarı kulüplerini pek tanımıyor belli ki, galatasaray öyle ispanya liginin sorunlu takımlarından biriyle deplasmdanda berabere kalıp da "zafer" kelimesini ağzına alacak takım değildir, olmamalı. her ne kadar son yıllarda pek göremesek de biz kimleri devirdik, atletico madrid kimin nesiymiş? dolayısıyla bu maçta elde edilen skoru öyle şişirerek anlatmak tamamen galatasaray'ın adını yere çalar, başka bir şey değil. tabi bunda medyanın ve ülkemdeki kahvehane yorumcularının süper atletico madrid şişirmesi de büyük rol oynuyor. "atletico yıldızlar topluluğu hacı" diyen ekipten bir kişi çıkıp da forlan-agüero-simao'dan başka futbolcu söyleyebilirse halley alacağım onlara. sırma saçlı forlan, maradona'nın mstakbel damadı agüero ve manav bakışlı simao, hiçbiri de vasatı geçemedi hele hele forlan'ın adı maç boyunca 2-3 kere duyuldu. esasen yazımı bu durumu ele almak adına yazmıştım da uzadıkça uzadı arkadaş, baydım.
galatasaray normal oynadığı sürece rahatlıkla eleyeceği bir takım bu atletico madrid, o yüzden hep destek tam destek, yazıyı bu kadar boktan bitirdiğim için de ayrı gururluyum. re re re, ra ra ra...