trajedi

entry22 galeri
    8.
  1. bir kavram karmaşasının profilini çizerek trajedinin doğasını anlamaya çalışalım.

    kavramsal açıdan "trajedi" ile "acı" aynı şey değildir. her trajik durum acıyı mümkün kılar; buna mukabil her acı, trajik bir durum oluşturmaz. trajedi idrakla başlar. diyebilirsiniz ki, "acı da dahil olmak üzere idrakla başlamayan ne var ki? gözümü kapadığımda karanlıktan başka hiçbir şey yok." doğru. ama idraktan idraka da bir fark var. trajedi ile acıyı karşılaştıracaksak, aralarındaki bu idrak farkına dikkat çekmemiz gerekir. gelen telefonda (telefon nasıl gelir?) babanızın ölüm haberi aktarıldığı için çektiğiniz acı, durumu trajik kılmayabilir; tam ters şekilde bu andan itibaren durum trajik de olabilir, ancak bunun acıyla da bir ilgisi yoktur. çünkü acı hissedilen, trajedi ise içine düşülen bir şeydir. babanızın ölmesiyle içine düştüğünüz açmazda trajik bir yön varken, çektiğiniz acıda herhangi bir açmaz yoktur. çünkü acının rotasının düz bir çizgi gibi ya ileri ya geri gideceğini düşünüyormuşuz gibi davranırız, ya acıyı dindiririz ya da körükleriz; böyle bir durumda herhangi bir açmaz yoktur, gayet açılabilir bir şeydir acı.

    başlık trajedi olduğundan, onun üzerinden devam edelim. örneğin sophocles'in oedipus rex'inde o açmazı görmeniz gerekir. oedipus, creon'a "sürülmeni değil, ölmeni istiyorum" der, buna karşılık creon da ona bu düşmanlığın sebebini sorar. bunun üzerine oedipus "kendimi korumak zorundayım" der, creon da yukarıda bahsettiğim açmazı açık ederek, durumu trajik kılar: "beni de korumalısın." oedipus bu trajik durumu daha da körükler: "ama sen hain bir adamsın!" "isbat et." "ben kralım; uyacaksın emrime." "adaletsiz krala boyun eğilmez." konuşma böyle sürerken kitap başındaki okuyucu veya amphideki izleyici, durumdaki çözümsüzlükten bir iç sıkıntısı duymak zorundadır, aksi halde hikaye trajik olmamış olur. oedipus'un creon'u öldürmesi acıya gebe bir sonuç olarak görülebilir ama açmazdan doğan sıkıntı trajikliği verir.

    trajediye karşı çaresiz hissediyorsanız kendinizi, çözüm bulamıyorsanız, bulamadıkça, işin içinden çıkamadıkça işler sarpa-sarıyorsa, sıkıntı sıkıntı üstüne biniyorsa; böyle bir durumda acı çekmeniz ayrı, durumun trajikliği ayrı bir tespite ihtiyaç duyar. burada dahi acı ile trajiklik eşitlenmez. kişi, içinde bulunduğu durumun tam bir açmaza dönüştüğünü idrak ettiği andan itibaren sıkıntı duymaya başlar; bu sıkıntı, telefonla kendisine babasının öldüğü haberinin gelmesiyle birlikte duyduğu sıkıntıyla eş olabilir ama açmazın kendisi, acıya eşitlenmez.

    oedipus ile creon arasındaki uzlaşmazlık bir çözüme kavuşmadığı sürece hikayenin trajikliği sürer, sonra iocaste belirir ve şöyle diyerek ipi çözer, trajikliği sona erdirir: "ne var, boş yere ağız kavgası edecek? memleket ağır felaket içindeyken, şahsî kırgınlıklar yüzünden birbirinize düşmek yakışır mı size? haydi, oedipus, saraya gir; sen de creon, evine git. hiç yoktan mesele çıkarmayın." bu sözler bize çok tanıdık gelebilir. günlük hayatta birisiyle takıştığımızda, üçüncü kişi hem bize hem de karşımızdakine eşit uzaklıkta durarak düğümü çözmeye çalışır. oysa cemal süreya'nın düello şiirindeki gibi ("daha da acısı vardır ama / O da sevdiğin kadının / Karşı tarafı ziyaret etmesidir / Bu bir nezaket ziyareti de olsa / Düello gerçekleşmemiş de olsa / Acıdır bu / Ondan da ondan da"), düğümün çözülmesine değil, aksine çözülmemesine dayanan bir "ben" oluşturuyoruz. bu "ben", başka "ben"lerle çatıştığı andan itibaren, "ben"ler savaşı, haklı gerekçeler savaşına dönüşüyor; böyle bir durumda üçüncü kişinin hakemliği trajedinin son bulmasına, kayıpla ya da kazança netilecelenecek bir çözümün bulunmasına neden olur. krıtik soru şu: her şeye bir çözüm bulunmalı mı? her daim bir hakeme ihtiyacımız var mı?

    oedipus ile creon çatışırken, adalet ile hükmetme iradesinin nasıl da çarpıştığını düşünmeye başlamışken, iocaste'nin ve aynı yerde koro'nun arabuluculuğu, her iki tarafı da köşelerine çekişi ne kadar yavan ve anlamsız geliyor değil mi? en azından bana öyle geliyor. hayatımda en nefret ettiğim şey "eşitlik"tir. bir yerde adalet yoksa, oradaki eşitliğin bir anlamı yoktur. yukarıda bahsettiğim düello şiirinde de geçtiği gibi, kılıcınız elinizde arenada yapayalnız kalıyorsanız, bu düello hiç gerçekleşmemiş olsa da, neden böyle bir işe giriştiğinizi değil neden bu duruma düştüğünüzü sorgularsınız.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük