volcano ile başlar ızdırap.. bir ilişkinin içine girersiniz.. bir sefer 'acıtan' tarafın gözünden dinlersiniz şarkıyı.. 'don't build ur world around, volcanoes melt u down' dersiniz.. uzak dur benden, canın yanmasın dersiniz.. tek ihtiyacım olan bir öpücüktü, hepsi bu kadar dersiniz.. bir sefer 'acıtılan ama gururlu' olursunuz.. 'don't drag my love around, volcanoes melt me down' dersiniz.. kendinize acır, sürüklenmekten yılar, yorulur, haykırırsınız.. garip bir hüzün, bolca sevgi, hatta değer verme vardır ama her iki tarafta da.
cheers darlin' ile hayatınızın aşkının gözlerinizin önünde, avuçlarınızdan kayıp gidişini görürsünüz.. onun o yenik, yıkık haliyle bir kadeh d siz kaldırırsınız.. 'And I die when you mention his name. And I lied, I should have kissed you.. When we were running in the rain' diye ağlarsınız.. 'ben neyim senin için?' dersiniz.. müzikle yükselir, isyan eder, sonra çökersiniz.. 'What am I, darlin'? A whisper in your ear? A piece of your cake?' dersiniz.. değersizlik hissini daha iyi ifade eden başka bir şarkı yoktur herhalde..
the animals were gone'da huzurlu bir hüzün vardır. tam da ihtiyacımız olandır.. ayrıca samimidir, gidişi kabullenmiştir. açıktır, sadedir, söylemek istediğini söyler, ısrar etmez, tekrar etmez.. söyler ve çekilir.. 'At night I dream without you.. And hope I don't wake up.. 'cause waking up without you.. Is like drinking from an empty cup'
elephant ise benim favorilerimdendir.. 'Well, this has got to die, this has got to stop..' der sakin ve soft bir şekilde.. 'hakkaten' dersiniz uzayıp sürencemede giden şeyler için.. üstelik artık yılmışken, yorulmuşken tam bu tonla söylersiniz.. sakin bir 'yeter artık'dır bu..
'I can't take my eyes off of you' tekrarında ise içinize işler The Blower's Daughter'da..
sadece dinlemek yetmez, sindirilip hissedilesidir..