Bu ve benzeri münferit olaylar, ta eskiden yani sahabe döneminden beri görülegelmiştir. imam Şafiî bu istikametteki görüş sahipleriyle tartışmaya girerek onları cevaplandıran ve susturan ilk müelliflerdendir. Bu sebeple şimdilerde modernistler tarafından tenkide tabi tutulmaktadır.
Zaman içinde uzun süre hiç seslendirilmeyen bu yöndeki itirazlar, batı sömürgeciliğinin etkisiyle son bir-iki asırdır islam dünyasında yeniden gündeme gelmiştir.
Mısır'da Tevfik Sidkı, Ahmed Emin, ismail Edhem ve Ebü Reyye gibi kişiler ve bunları belli bir dönem için de olsa destekleyen bir kaç kişi, Hindistan'da Ehl-i Kur'an Cemiyeti çevresinde kümelenen kişiler ve onların öteki islam ülkelerindeki uzantıları şimdi yeniden "Kur'anla yetinme" çağrıları yapmaya başlamış, "sünnetsiz islam arayışı" içine girmişlerdir. Her konuda ayet aramakta, ayet dışında kendilerini bağlı hissedecekleri bir başka "la raybe fih" delilin bulunmadığını ileri sürmektedirler.
Bu anlayışın varacağı nihaî noktayı, Ehl-i Kur'an Cemiyeti'nin kurucusu Gulam Perviz Ahmed'in hayatında izlemek mümkündür. Bu kişi, "Kur'an dışında herhangi bir söz ile amel edenlerin, -isterse bu söz Hz. Peygamber'e ait ve mütevatir-sahih bir hadis olsun- "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir" 2 ayetinin hükmüne girerler" demek cür'etini göstermiştir. Buna karşılık devrin alimleri de kendisinin küfre girdiğine dair fetva vermişlerdir.3
Varacağı nokta bu olayla daha baştan belli olan bu akımın -maalesef- memleketimizde de şu veya bu şekilde gündeme getirilmekte olması, yeni yeni yerleşmekte olan islam bilincini ve birikimini temelden yaralayabilecek tehlikeli bir gelişme olarak görülmektedir.
Burada konuya ait iddiaları tek tek cevaplandırma durumunda değiliz. Ancak şu kadarına işaret etmek yerinde olacaktır.
Nasıl, içimizden seçtiği peygamberler aracılığı ile emir ve yasaklarını kullarına duyurması, Allah Teala için bir acizlik ve eksiklik değilse, sünnetin varlığı da Kur'an-ı Kerîm'in eksik ve yetersizliği anlamına gelmez. Vahyi alıp öğrenmede peygamberlerin aracılığına insanların nasıl ve ne ölçüde ihtiyacı varsa, Kur'an'ı anlamakta da Peygamber'in yorumuna yani sünnete öylece ihtiyaç vardır. Tabiî ve doğru olan budur. Bunun dışındaki iddialar ne adına yapılırsa yapılsın, nasıl takdim edilirse edilsin, temelden yanlıştır. Bu tür iddia ve tavır Hz. Peygamber tarafından önceden teşhis ve teşhir edilmiştir: "Benim emrettiğim veya nefyettiğim bir konu kendisine iletildiğinde, sakın sizden birinizi, koltuğuna yaslanmış olarak, "biz onu bunu bilmeyiz, Allah'ın kitabında ne bulursak ona uyarız, işte o kadar" derken bulmayayım!".4
islam ümmetinin kimlik ve kişiliğini dokuyan yorum, Hz. Peygamber'in yorumu yani sünnetidir. Bu sebeple sünnet, islam'ı anlama, kavrama ve yaşamada vazgeçilmez en doğru ölçü ve yorumdur. Onun verilerine yani hadislere yöneltilecek hiçbir tenkid, sünnetten uzak kalmayı haklı kılamaz. Bir başka ifade ile ne sünnetsiz müslümanlık olur ne de sünnete rağmen müslümanlık..
kaynaklar:
1 Hakim, el-Müstedrek, 1,109-110
2 Maide süresi (5), 44
3 Bilgi için bk. Mübarekfüri, Tuhfetü'l-ahvezî, VII, 425
4 Ebü Davüd, Sünnet 5; Tirmizî, ilim 10; ibni Mace, Mukaddime 2