mustafa kuseyri'nin ölümünü hatırlıyor musun ?
1970 baharıydı. beynimden vurulmuşa dönmüştüm. " faşistler, mustafa kuseyri'yi öldürdü ! " koşa koşa dergiye geldim. adakale sokak'taki devrim dergisi bürosuna. doğan bey (doğan avcıoğlu), her zamanki gibi kesif sigara dumanlı, küçücük odasında çalışıyordu. ağzının bir kenarından hiç eksik olmayan samsun cigarasını tüttürürken :
" bak hasan " dedi gözlüklerinin üstünden bakarak, " kuseyri'yi faşistler öldürmedi. bir arkadaşı kazayla vurmuş ... "
bir dolmuşa atlayıp cebeci'ye, siyasal bilgiler'in yanındaki basın-yayın'a gittim. dışarıda öğrenciler " kahrolsun faşistler ! " diye slogan atıyordu. olay akşam vakti olmuştu. kuseyri, tabancayla rus ruleti oynarken yakın arkadaşı nejat arun tarafından kaza sonucu vurulmuştu. nejat'ın kaçarken bıraktığı kanlı el izlerini silenler arasında, o zamanlar doğu perinçek'in " beyaz " aydınlıkçı ya da proleter devrimci aydınlık (pda) saflarında yer alan cengiz çandar da vardı. ( bugünlerde cengiz çandar'ın, öldürülen faili meçhuller hakkındaki gerçeklerin, sorumluların açıklanması, cezalandırılması hakkında konuşması de ne garip bir ironidir. örneğin dün akşam hasan cemal ile yaptıkları programda bu ölenlerin bazılarının yakınlarını konuk etmişler, demokrasi nutukları atmaktalardı)
ve olay örtbas edildi. hemen ertesi gün ankara'da "anayasa'ya saygı" yürüyüşü düzenlendi.
faşizmi telin için !
cebeci'de, siyasal bilgiler ve hukuk fakültelerinin önünden başlayacak yürüyüşe birçok öğretim üyesi katılacaktı.
o yıllarda birçok devrimci genç, faşistler tarafından öldürülmüş, birçok faili meçhul cinayet işlenmişti. 1968'den 1971 yılı başına kadar kurbanlarının çoğu devrimci gençler olan siyasi cinayetlerin sayısı 23'tü.
kuseyri olayının iç yüzünü o tarihte bilenlerden biri de doğu perinçek'ti. hiç unutmam, o gün hukuk fakültesi'nin önünde yürüyüş başlarken kulağıma eğilip "yaptığınız olacak iş mi ? " demişti bana ...
sayfa 28, 29.
SBF yurdunda kalırken bir gece hemen önümüzdeki BYYO öğrenci derneği odasında bir silah patlamış; Mustafa Kuseyri isimli bir genç ölmüştü. Mustafa'yı da amcası kıdemli gazeteci Şemsi Kuseyri'yi de tanırdım. Oktay Ekşi belki ister diye hemen bir kaç kare resim çekip fırladım matbaaya gittim. Döndüğümde oda arkadaşım beni yurda giden sokağın başında bekliyordu; yurda gitmeme engel oldu :
- Aman Hakkı yurda gitme, MDD'ciler seni bekliyorlar; resim çektiğini duydular. Ellerinde tabanca var !
MDD'ciler Mihri Belli'nin fikri önderliğini yaptığı Milli Demokratik Devrim grubuydu. Öldürülen genç, Basın-Yayın'ın değil Hukuk Fakültesi'nin öğrencisiydi ve o gruba mensuptu.
Ben o gece matbaada sabahladım; bir kaç gün içinde de oda arkadaşımla birlikte Yeşilyurt Sokak'ta ev tuttuk. Uzun süre SBF öğrenci yurduna ayak basamadım.
Halâ karışık bir hikayedir Mustafa Kuseyri'nin öldürülmesi. Bir kolkukta, boynu yandaki kitaplığa dayanmış. Şakağından kanlar akar ve yerde göllenirken göründüğü resme bakarım arada bir. Konuşacak gibi durur o resimde. Konuşacak ve kendisini kimin öldürdüğünü fısıldayacak ve sonra gözlerini tümüyle kapatacak gibi ...
Bu cinayet o zaman MHP'nin denetiminde olan Ülkü Ocakları'na yıkılmış ve profesörler cübbeleriyle arkalarında öğrenciler Kahrolsun Faşizm yürüyüşleri yapmışlardı. 12 Mart'ın yolu bu taşlarla döşenmişti. (gazeteci Hakkı Öcal)