geçtiğimiz senelerle kıyaslandığı zaman bazı yarışmalarıyla büyük hayal kırıklığı yaratan organizasyon. yine de all star maçını 108,713 kişinin izlemesi gerçekten inanılmaz. maç öncesinde yapılan tahminlerde 90,000 civarı seyircinin geleceği tahmin ediliyordu. o sayı bile normal nba maçlarıyla kıyaslanınca çok olağanüstü görünüyordu. avrupa'daki maçlarla kıyaslama gereği bile duymuyorum. çok büyük bir stad olduğundan dolayı üst koltuklarda oturanlar için zorluk olacaktı. ama stada yerleştirilen dev ötesi ekran inanılmazdı. teknolojinin ne duruma geldiğini de görmüş olduk bu sayede. tabii ki görüntü kalitesi de harika. sanatçıların çıktıkları sahne de çok güzeldi. yarışmalar bakımından biraz sönük kalsa da maçın oynandığı stad her şeyi eğlenceli kıldı.
cuma gecesi çaylaklar ile ikinci yıl oyuncuları arasında oynanan maçta ise herkese göre favori ikinci yıl oyuncularıydı. bu seneki draftın kötü olmasının da bunda etkisi vardı. 2008 nba draftı ise 2009 draftına kıyasla çok daha iyiydi. bu yüzden de çoğu kişi ikinci yıl oyuncularının çok rahat kazanacağını düşünüyordu. ama dejuan blair'in müthiş performansı çaylakların kazanmasındaki en önemli etkendi. ribaunt konusunda büyük sıkıntı yaşayacağını düşünmemize rağmen blair çok kritik ribauntlar aldı ve maçın kaderini belirledi. bununla birlikte ikinci yıl oyuncularının belli bir organizasyondan uzak oynaması da maçın sonucuna etki etti. sabah kalkıp istatistiklere baksanız michael beasley'nin iyi oynadığını düşünebilirsiniz. 26 sayı ile oynadı ama 25'te 12 isabet ile oynaması, onun takıma ne kadar zarar verdiğinin bir göstergesi. russell westbrook da belki 40 sayı attı ama onun da asıl görevi topları arkadaşlarına dağıtmaktı. bu oyunuyla takım arkadaşlarını oyundan soğuttu. brook lopez ve kevin love gibi oyuncuları daha iyi kullanabilirlerdi. ama westbrook ve beasley topu aldıklarında hep potaya baktılar ve 7 yıldır kazanamayan çaylaklara maçı hediye ettiler. yine de çaylakların iyi bir performans gösterdiğini de unutmamalıyız.
cumartesi gecesinin en merakla beklenen yarışması kuşkusuz smaç yarışmasıydı. birçok kişinin favorisi shannon brown idi. maçlarda yaptığı smaçlar bile çok şıkken smaç yarışmasında neler yapabileceğini herkes merak ediyordu. ama o sağolsun herkesi hayal kırıklığına uğrattı ve çok sıradan smaçlar yaptı. herkesin aksine benim favorim gerald wallace idi. ama o da sakat veya hasta olduğundan dolayı beklentileri karşılayamadı. ama en azından onun bazı sebepleri vardı ve en azından shannon brown'dan daha iyiydi. nate robinson'ın ise bu yarışmaya bir daha katılmaması gerektiğini, artık seyircinin sıkıldığını daha önceki entrylerimde de yazmıştım. kısa boylu bir oyuncunun bu kadar şık smaçlar yapması tabii ki çok güzel ama bir yerden sonra da sıkılıyor insan. buna rağmen bu sene bana nedense çok antipatik gelmedi robinson. çünkü bence yarışmayı hakeden robinson'dı. belki en akılda kalıcı smaçları yapan demar derozan idi ama yanlış zamanda yaptı smaçlarını. ilk turda yaptığı smaçları ile ikinci turda yaptığı smaçların yerini değiştirmiş olsa büyük ihtimalle şampiyon olacaktı.
üçlük yarışmasında ise paul pierce'nin kazanması çok büyük bir sürprizdi. orada yer alan diğer oyuncularla kıyaslanınca onlardan daha az şutördü ve şut stili de ona bir dezavantaj yaratıyordu. ona rağmen şutları elinden çabuk çıkardı ve yarışmayı da kazandı. cumartesi gecesinin en heyecanlı yarışması bence üçlük yarışmasıydı.
all star maçında ise smaç yarışmasıyla kıyaslanınca daha güzel smaçlar gördük. mücadele açısından da bakılınca gayet zevkli bir maç oldu. allen iverson, kobe bryant, vince carter, tracy mcgrady ve shaquille o'neal gibi oyuncuların olmamasından dolayı herkes maçın çok sönük geçeceğini düşünüyordu. bütün eksikliklere rağmen sahada yine birçok yıldız vardı. tabii ki shaquille o'neal'ın şov yapması her şeyi çok daha eğlenceli kılabilirdi. yine de başka yıldızların ön plana çıktığını gördük ve mücadele olarak da tatmin edici bir maçtı bence.