dün akşam üniversiteden bir hocamın evinde akşam yemeğindeydik. ortamda eski ev arkadaşlarım (aynı zamanda bunlardan birisi de eşidir), ev sahibim ve ev sahibimin eşi vardı (evet, garip bir kombinasyon). ev sahibimin yaşı ortalamanın epey üstünde. hoca dediğinde nerdeyse 40 yaşında, e bir şeyler biliyordur diyorsun kendince. ama n.h biliyormuş meğer. bi ara konu köy enstitülerine geldi. şöyle bir konuşma geçti h, hoca;e, ev sahibi; b, ben:
e: yahu bu ecevit, emeklileri tekrar işe almasaydı, bu öğretmenler de açıkta kalmazdı bu kadar.
h: ya evet bi de özal da zamanında enstitüleri açtı.
e: hiç yani, 40 günde sebze yetişmezken öğretmen yetiştirdiler, hahahaaa...
h: ya ya evet, hahaha...(falanlar filanlar işte)
b: ben sizin gibi düşünmüyorum (gayet sinirli ve "pıt pıt" damarları atar vaziyette), eğer zamanında doğuya gitmeye tenezzül etselerdi böyle bişeye de gerek kalmazdı. köydeki insanlar zaten dışarı çıkamıyorlar, imkanları yok. sizler de gitmiyorsunuz doğuya, köylere. eee ne yapsınlar? hiç olmazsa okuma yazmayı öğrenebilmişler.
h: ....(iç ses: komünist midir nedir? hiç de sesi çıkmazdı okulda.)
e: ....(iç ses: ulan talebe diye aldık, "anarşik" çıktı iyi mi?)
ya nasıl böyle "düşünemeden" konuşuyorlar anlamadım gitti. halbuki beyin diye bir şey var herkeste. hadi tamam, rahmetli ecevit'e dediğini bir yerde anlamaya çalışırım da, köy enstitüleri nerenize battı, işte onu anlayamıyorum. yahu bir doğu lafı geçince zaten ödleri b.klarına karışıyor. yuh yahu, olmaz ki bu kadar! o doğu kadar taşlar girsin bi yerlerinize. doğu deyince "muccckkkk " deyip kulaklarını çekip tahtalara taşlara vuranlara sesleniyorum, kulaklarınız kopsun e mi?