delirip delirip deli saçması saçmalıklarını ortaya saçan delinin tuttuğu defterdir. falan filan işte, ammaaan. şu tanım yapma işi hep angarya gelir bana. hep sıçıp sıvarım bu kısımda. haliyle sinirlenirim de. hatta asabımı o kadar bozar ki eş zamanlı olarak ağzımı da bozar, az yukarıdaki gibi. tam bir şeyler yazasım gelir, tanım olarak yazacak bir şey bulamam. mal gibi bir saat onu düşünürüm. saçma sapan bir şey bulurum bu sefer de yazma hevesim kaçar, vazgeçerim. aslında "tanım" olayının çok ateşli bir taraftarıydım zamanında. hala da kısa entrylerde muhakkak tanım ararım ki forum yazılarından ayrılan bir tarafımız olsun. ama üç dört paragraflık yazılara laf olsun diye konulan tanım bölümü o kadar eğreti duruyor ki... tanımı entrynin içine yedireyim desem bu kez de işgüzar bi gammaz olayı anlayamadığı için "aha tanım yok, kodum valla. gitti beş paragraflık entry. nihohohaaa" şeklinde gammazlama yetkisini apık sapık bir şekilde kullanmaktan çekinmiyor, entry güme gidiyor. o değil de bu kadar yazdım daha konuya giremedim. amma dolmuşum be! doldurmayın kardeşim beni, çenem düşüyor. gereksizce uzatıyorum entrylerimi, kirlilik yaratıyor. hem ayıp hem günah... bu arada konu neydi ki?
eveet, yine doğaçlama bir entryle yola devam etmek zorundayım. niye? çünkü konuyu unuttum. cidden unuttum. hep bu tanım şeysi yüzünden. neyse, başlık bir delinin istifra defteri değil mi zaten? tüm sayfa boyunca "hebelehübele hımfıs hımfıs" yazsam kim karışabilir? zaten saatin de etkisiyle olsa gerek çok psychedelic bir ruh hali içindeyim. öyle ki; i see naked people! hop, şey sitesi açık kalmış ondanmış. şey sitesi, ıııı şey, su topu. ha, su topu milli takımımızın sitesine bakıyordum da. o açık kalmış.
başlık istifralı falan olunca ister istemez aklıma yıllar boyunca aynı hatta yaptığım minibüs yolculukları ve kusan binlerce suret geliyor. bilenler bilir; minibüs, otobüs yolculukları çok sık yola çıkmayan insanlar için işkence gibidir. deniz tutması gibi otobüs, minibüs*** tutar bu insanları. özellikle küçük çocukların vukuatsız yolculukları nadirdir. hatta temkinli ebeveynler yanlarında her daim acil durum poşetleri taşırlar ki ben sırf o poşetleri doldurup minibüs penceresinden millete fırlatmak için kendimi zorlayıp kustuğumu hatırlarım. şimdi bir daha bakınca görüyorum da, ne anormal çocukmuşum lan ben! her neyse, işte istifra deyince o yolculukları hatırlarım. o yolculuklardan birinde minibüsün şoför arkasında bulunan koltuğunda bir çocuk ile babası oturmaktadır. çocuk düzgün olarak bindiği minibüste zamanla yeşermeye başlar. nihayetinde kaçınılmaz olarak, "öğrrhğhğh" şeklinde başlayıp gittikçe iğrençleşen bir sesler dizisi ve sabah yediklerini çıkarır ortaya. öyle ki şoför elini vites kolundan çeker eline sıçrayacak korkusuyla. düşünün, durum bu kadar vahim. ben bir minibüs şoförünün elini vites kolundan çektiğine sadece bir iki kez şahit oldum. diğerlerinde de genelde o el bir levye yahut beyzbol sopası tutardı.(evet, adam gitmiş beyzbol sopası almış. hayatımda gördüğüm tek gerçek beyzbol sopasının bir minibüs şoförüne ait olması beyzbolseverleri yıkacaktır eminim ki) şoför bir yandan vites kolunu tutmadığı için kontrolünü kaybettiği minibüsü şarampole yuvarlamamak için uğraşırken bir yandan "laaan oğlum naaaptın? daha yeni yıkattı patron arabayı. ne diyecem şimdi laaan?" diye bağırmaktadır. bu esnada minibüs o bilindik koku içinde kalınca kapalı olan camlar minibüs ahalisince aceleyle açılır. tam bu sırada içini boşaltıp rahatlamış çocuğun babasından gelen tepki topluluğu lince sürükleyecektir.
"camları kapayın, çocuk hasta."
ardından bolca bağırış çağırış, itiş kakış ve istifra kokusu hatırlıyorum sadece. ha, bu bir minibüste görülebilecek en ufak(oha) olaylardandır tabi. daha neler gördü bu gördüklerine pişman gözler ama onları başka entrylerde kullanmak üzere muhafaza etmeyi tercih ediyorum.
hımm, bu doğaçlama entry işini fena kıvırmıyorum aslında. en azından içimdeki yazma isteğini bastırdım. çok amaçsız bir entry olduğunu belli ettim ama yazdım bir şeyler işte. yazmasaydım kabız olmuş gibi hissedecektim. bir de bu psychedelic ruh halim iğrençliğimi ön plana çıkarıyormuş onu anladım. yok istifra, yok kabızlık... ne diyorum lan ben!
başlığı da kendim başlığımmış gibi sahiplendim. canım sıkıldıkça saçmalarım buraya bir şeyler artık. hatta "hebelehübele hımfıs hımfıs" konusunu ciddi ciddi düşünüyorum. zaten vaudeville de gitti, "la züttürün gidin kendi bahçenizde oynayın" diye azarlayıp kovamaz beni başlığından.
saatlerimiz 04.30'u da geçerken artık bir entryi daha bitirme zamanımın geldiğini anlıyorum. aslında bir halt anladığım yok da saçmalayacak her şeyimi şimdi saçmak istemiyorum. hem uykum da geldi. çizdim oynamıyorum artık.