uzun yazacağım bu konuda. büyük ihtimalle bu sebeple okunmayacak. zaten son cümle okunduğunda, bir yere varılmayacak. bu yüzden aşk acısı.
2 yıl 3 ay oldu. lisedeyim o zaman. sınıftaki tartışmalara katılımımdan dolayı münazara takımına seçilmişim. ve bir dersane sonrası otobüs durağında, çıktığı çocuktan bahsedince yanımda; ilk aşkımı sonbahara terketmişim. kasım olmuş. ilk turu atlamışız münazarada. ikinci tur için otobüse biniyoruz. daha önce adını takımdaki arkadaşa sormuşum. yani uzaktan vurulmuşum. o da takımda ama yedeğimiz. sadece yarışmalarda görüşüyoruz. arkadaşıyla oturuyor koridorun diğer tarafına; cam kenarına. arkadaşıyla konuşurken benim tarafıma dönüyor. gözbebeklerinin açılımına değiyorum. hani yaz sabahı betona su dökülünce kovayla, sıçrar ya ayaklarına. öyle hafif bir serinlik hissediyorum. üstelemiyorum fazla. kendime saklıyorum.
aynı akşam okuldan çıkarken görüyorum koridorda. "iyi akşamlar" diyorum. "iyi akşamlar" diyor. sesi... sesi meleklere benziyor. bir kasım akşamı istanbul'a yağmur yağıyor. ben eve yürürken sesine ağlıyorum.
14 ocak. doğumgünü. onların katında sınıfının kapısında karşılaşıyoruz. biraz tedirgin, çekingen. gülümsüyor. sanki yıllarca denizleri anlatmışlar bana ve ben ilk kez deniz görüyorum orada. karnıma bir ağrı saplanıyor, kalbimde çarpıntı. anlıyorum. ders coğrafya; öyle heyecanlıyım ki, kafamı sıraya yaslamış, çaktırmadan ağlıyorum.
devam ediyoruz konuşmaya. yavaş yavaş topraklarına giriyorum. kimse yok sevdiği, hoşlandığı. mutlu oluyorum. muhabbeti ilerletiyoruz. ama çekingenliğimizin sınırlarında dikenli tellere takılıyoruz hep.
söylüyorum sevgimi. şaşırıyor. reddediliyorum. bozuk psikolojim canımı sıkacak bir şeyler buluyor her daim. nisan geliyor, yine yağmur. okula gitmiyorum birkaç gün. "yarın çıkışta seni görebilir miyim, çok özledim" diyorum, "olmaz" diyor. birikiyorum. dalgalanıyorum. o gece annem ve kardeşimle vedalaşıyorum. bir de mektup yazıp-koyuyorum çekmeceme. hap yutuyorum teker teker. kutu bitiyor. uyuyorum.
gözlerimi açıyorum. evdeyim. annem başımda. 26 saat uyumuşum. uyandırılıyorum. tuvalete nasıl gittim bilmiyorum. bütün organlarım ağır geliyor. yüzümü yıkarken ağlıyorum. dışarı çıkıyorum. yürüyorum. hayatta mıyım anlamıyorum. her şeyden anlamsızlık akıyor. gidip bir parkta oturuyorum. sigaraya o gün başlıyorum.
bir hafta sonra şiir dinletisi yapılıyor okulda, şiirlerim okunuyor. "hepsi sana" diyorum. üzerine gidiyorum belki. karşılık bekliyorum. ergenlik var biraz da, egolarımı durduramıyorum. konsere çıkıyoruz grubumuzla yine okulda. şarkı armağan ediyorum aramızda anlayacağımız dilde ona. konuşuyoruz. ama...
kendimizi bile tam tanımıyoruz. belki tanıyamayacağımızı bilmiyoruz. okul bitiyor. bir yaz akşamı, isviçre-türkiye maçı var televizyonda, mesaj geliyor telefonuma.. "her şey için teşekkür ederim.. vedalaşamadık.." eriyorum.. yanıyorum.. yaz geçmek bilmiyor. yanına gitmek istiyorum.. "olmaz" diyor.. memleketinde kim bilir ne yapıyor...
okul açılıyor tekrar. zaten konuşuyoruz. "seni seviyorum" diyorum bir gün tam çıkarken o msn'den. "neden" diyor. 3 saat daha kalıyor. buluşmaya karar veriyoruz. arada bayram tatili var. geçmiyor. istanbul'a gelince buluşmaktan cayıyor. zor-bela bir belediye otobüsüne beraber biniyoruz. konuşuyoruz. ama...
hepsi devam ediyor. gittikçe tanıyoruz birbirimizi. bu arada biriken şiirler kitap olsun diye uğraşıyorum. aynı sene diğer bayram, adana'dayım. msn'de konuşuyoruz yine. mesafeler... "bir şans versen?" diye yalvarıyorum. ve yine "olmaz". olmuyor.
yılbaşı geliyor. doğumgünüm. 3 arkadaş oturuyoruz evde. telefon çalıyor. "doğumgünün kutlu olsun". rakılar açılıyor. efkar basıyor. sonraki gün sigaraya başladığım bankta tek başıma oturuyorum. mesaj atıyorum. "içiyoruz" diyor. tam eve gidicekken telefonum çalıyor; "gelsene". yanında arkadaşı var. sarhoşlar. yatılı okudukları için okula yetişmeleri gerekiyor. 25 dakika var. kahve içirmek istiyorum onlara. giriyoruz bir alışveriş merkezine. insanlar onları izliyor. hareketlerine bakıyor. tuvalete giriyorlar. dakikalar geçiyor. içeri adım atıyorum. arkadaşı alkol komasında. ambulans. devlet hastanesine gidiyoruz. sarılıp ağlıyor. ben sarılmıyorum. sarhoş halinden yararlanmak gibi olsun istemiyorum. saçlarından kusmuklar temizliyorum. montumu veriyorum üşümesin diye. atlatıyoruz yalanlarla, bir şekilde.
şubat oluyor. geçen sene. "veda şiiri" yazıyor bana. artık sevmeyeyim diye. ve en iyi şiirimi yazıyorum o gece. gidemiyorum. küsüyoruz. çünkü geceleri mesajlarla uyutuyor insomniamı. sonra "bebek bakıcısı" gibi hissediyor. tartışıyoruz. onu incitmek istemiyorum. ama...
yaz. temmuzda mesaj atıyorum facebooktan. uzun. çünkü çok özlüyorum. "hep zor anlarımda karşıma çıkıyorsun" diyor. barışıyoruz. aramız çok iyi. isveç'te kalacak 1-2 ay. mesajlaşıyoruz sürekli. msn'de sabahlıyoruz. cevaplamıyor sonra. "hayallerini süsleyen kız olmaz istemiyorum" diyor. duraklıyoruz. yine başlıyoruz konuşmaya. istanbul'a dönüyor. buluşuyoruz. kahvaltı ediyoruz. rüya gibi. istediğimce bakıyorum sevdiğim insana. harika. okuldan sonra çocukluk fotoğraflarını gösteriyor boş bir evin önünde otururken. aşk...
"geçen sene ...'yle aranda bir şey oldu mu" diyor. anlatıyorum. dinlemiyor. anksiyete krizi geçiriyorum. küsüyoruz. yine kötü oluyoruz. 1 ay sürünüyorum. kimsesizlik nedir anlıyorum.
barışıyoruz tekrar. ve 2 senedir dalgalanıp-duruluyoruz. sıfatı ne, adı ne bilmiyoruz. uçuyoruz. antidepresanlarımın dozu azalmıyor. hastalığın adı değişiyor. yine doğumgünümde, "iyi ki varsın" diyor. mutluluk. bir şey beklemiyorum ondan. sadece çevremde olmasını istiyorum. varlığını. sevmek zorunda değil, biliyorum.
son 15 gündür ilaçlarımın dozu arttı. hiç konuşmadık. ve nedeni yok. garip. neredeyim bilmiyorum. neyim. ve kusura bakma sözlük sona doğru cümleleri kısalttım. çünkü konsantre olamıyorum ilaçlar sağolsun. yokluğu güzeldi. çünkü varlığının değerini anladım. ama şimdi... şimdi yaşadığını öğrenmek istiyorum. "iyi geceler" demeyi... gözlerini... onu... çok özlüyorum...
2 sene 3 ay geçti.. ve geceler.. günler.. sesini duysam yeter.. fazlasını istemiyorum..