kafasını sol tarafa çevirdi ve sudaki yansımalarını seyretti bir süre ışıkların. via del sole'de, köhne bir apartmanın üst katında oturmanın belki de en güzel tarafı kanalı görebilmekti... floransa'da insan kendisine dahi bir başka aşık olurdu. şehir sakinleri heran kendi kibirlerine yenik düşebilirdi. tüm bunlara karşın ege'nin bir sahil kasabası'nda olmayı yeğler gibiydi içindeki sancı.
yemeği ocakta unutmuş bir ev kadını telaşıyla hareketlendi birden. özlemini, cam kenarına bırakarak. çamaşırhaneye gitmesi gerekti... apar-topar çamaşır torbasına doldurmaya başladı eline ne geçerse. birkaç dakika içerisinde dairenin kapısında nefes nefese kalmış ve evden çıkmadan bu halini merak ediyormuşçasına aynaya bakmayı da ihmal etmemişti. bir eliyle çizmesini ayağına geçirmeye çalışırken, diğer eli ile kapıyı açıp, kirli çamaşır çıkınını kapının önüne fırlatmıştı.
nihayet kendisini dışarı attı ve bir solukta merdivenlerden indi. ne zaman acelesi olsa yanakları hafif pembeleşir ve göz bebekleri normalden biraz daha irileşirdi sanki. ya da o, böyle olduğuna inanırdı. kendisini sokağa attığında acelesinin yanısıra biraz da dalgınlığının etkisiyle yolun karşısına geçerken bir arabanın altında kalmaktan son anda kurtarabilmişti kendisini. bu gibi tehlikeli, kendine zarar verebilecek durumlarda hep gülümser, kendisiyle alay ederdi. gene öyle olmuştu... "salak şey seni, ezilecektin az kalsın." diyordu kendi kendine.
sonunda amacına ulaşmış ve kendisini çamaşırhaneye atabilmişti vakitlice. elindeki çıkını tartının üzerine bıraktıktan sonra. kendisine boş bir çamaşır makinesi buldu ve bütün çamaşırlarını deyim yerindeyse makinenin ağzına teper gibiydi. sonra makinenin kapağını nazikçe kapattı ve makineyi çalıştırdı... daha önceki tecrübelerine dayanarak makinenin yaklaşık bir buçuk saat sonra çamaşırlarını yıkamış olacağını kestirebiliyordu. bu süre zarfında çıkıp biraz dolaşmasının kimseye zararı dokunmayacağını düşündü. hem belki kendisine bir jest yapar ve dondurma bile yiyebilirdi bu süre zarfında. hem kimbilir belki de beyaz atlı prensi de gezintiye çıktıysa karşılaşabilirler ve hayatı değişebilirdi. oysa ki hepsi hepsi kendisiyle alay ediyordu gene, gülümsedi...