bir özlemi çok sonralara taşımak için bir kenarda öylece bekleyen materyallerdir.
anlamazdık tabi o zamanlar, çocukluğu da anlamazdık, büyüklüğü de...
bir derinden akardı sanki zaman, deşifre olmamış onca günün, dakikanın bir gün bozulacağını nerden bilebilirdik ki...
kendi kendimize oynardık bir köşede, öylece dalardık dünyamıza.
bir büyüğün bakışları girerdi aniden o küçücük dünyamıza; bakardık,
acaba neden bakıyor bu büyük insan bize böyle diye...
gözlerinde mi saklıydı sorunun cevabı?
gözlerindeki o endişeli ve özlem dolu bakışta...
oyuncaklar, giysiler, o zaman hayatımız olan her şey... yıllar sonra bizleydiler.
bu sefer kocaman dünyamız yoktu, içine atıldığımız bir başka büyük dünya vardı; yıkımların, kötülüklerin kol gezdiği bir dünya...
ve o dünyada bir çocuğun küçük dünyasına baktık bir gün o endişeli bakışlarımızla...
bir zamanlar anlamını çözemediğimiz o bakışla, neden kendisine baktığınızı anlamaya çalışan o çocuğun dünyasına baktık bir kez daha.
tüm çocukluğa uzanan bir özlemle, kırık dökük arabalarla, bez bebeklerle...