ilkokulda 5 yıl boyunca bir sınıf öğretmeniniz olur biliyorsunuz ki. derse hep o girer. sonra ortaokulda falan farklı hocalarla tanışırsınız. neyse ne diyordum ilk 5 yıl aynı hoca.
yanlış hatırlamıyorsam 2.sınıfa gidiyordum. cam kenarının en arkasında oturuyorum. okulun sekreterinin adı da zeynep. onun bulunduğu odada fotokopi makinesi var. okulla alakalı tüm fotokopiler orda çekiliyor. dersteyken bir gün bizim öğretmen "şu zeynep ablanızın odasını bilen var mı?" diye sormuştu. sınıf 45 kişilik. 20 kişi el kaldırmıştı biliyorum manasında. ben de biliyordum yalnız. elimi kaldırdım. hoca beni gördü direk. bana bir kağıt verip sekreter zeynep'e yollamıştı o kağıttan fotokopi çekilsin diye. böylece amansız bir görevi üstlenmiştim sınıfta.
2.sınıftan itibaren tam 3(üç) yıl boyunca olduğumuz tüm sınav kağıtlarının fotokopisini ben çektiriyordum zeynep'in odasında. hoca beni yanına çağırırdı dersin ortasında."yavrum git şu kağıttan 45 tane çektir" derdi. bir bakardım sınav soruları var elimdeki kağıtlarda. ve ben, 3 yıl boyunca 1 tane soruya bile bakmadım o kağıtlarda. tahminen 100 tane falan sınav kağıdının fotokopisini tek başıma gidip ben çektiriyordum. ancak hiç merak edip de "lan bakiyim sorulara" demedim. ya da en basitinden "1 tane fazla çektirip cebe atiyim evde bakarım işte" demedim.
ben ya çok maldım. ya da gereğinden fazla dürüst. mahalle maçlarında da genelde bana yapılan öküz gibi faullere "bişi yok abi devam devam" derdim. ulan baksana sorulara, ulan "faul var lan skerim ya bu ne !" diye haykırsana. hee belki bu dürüstlüğümün karşılığını annemin sınıf annesi olması neticesinde gördüm. bizim sınıfın karne notlarını bilgisayara o giriyordu. cukkalıyorduk hepsi 5 olan karneleri. ama bu mal olduğum gerçeğini değiştirmez.
ayrıca halı sahalarda yavaş yavaş "faul beyler ya ver şu topu" demeye başladım. yok öyle..