MASKELi başörtülülerle başladık, zihinleri tesettürlülerle devam ettik. Karşı mahalle kadınları maskelerle uğraşadursun, biz ise bu cephede ciddiye alınacak kadının savaşını vermekteyiz. Ama dün ne dedik? imaj her şey... Psikolojide bilinen hikâyedir: Adamla oğlu yolda kaza geçirirler. Hastaneye apar topar geldiklerinde, doktor yaralı çocuğu görünce bağırır: "Ama bu benim oğlum." Sizce doktor kimdir? Bir süre düşünürsünüz, nasıl olur diye... 5-10 saniye... Ardından aklınıza gelir. Tabii ya doktor, çocuğun annesidir. Yani kadındır. Ama nedense zihnimize "Doktor" deyince önce mutlaka "Erkek doktor" gelir. Bu başörtüsü işi de böyle. Başı kapalıysa, dinci, muhafazakâr, tutucu, gerici...
Başı açıksa modern, çağdaş, laik, dinsiz, ileri görüşlü... Hangisini seçerseniz artık. Hadi işi bir tık daha ileriye götürelim... Sarışınsa daha müsait, dekolte giyiniyorsa ahlaksız. Şimdi bana, "Hangi devirde yaşıyorsun, bu söylediğin eğitimsiz erkekler arasında yaygın bir dildir" falan masalları okumayın. Tokum. Ben genel kanıdan, genel algıdan bahsediyorum. O yüzden doktor örneğini verdim.
Bu algılarımız aslında bugün Türkiye'nin yaşadığı çözümsüzlüğü yaratan, kutuplaşmaları inşa eden... Bu tanımlamalarımız ve önyargılarımız bugün kimseyi birbiriyle adeta konuşamayacak hale getiren...
*
Emine Erdoğan, Nejat Uygur'u hastanede ziyaret etmek istemiş. Bundan daha insani bir istek var mı? Eşi Necla Uygur'u aramış. Necla Uygur da Başbakan'ın eşi geliyor diye doktorları ve görevlileri uyarmak zorunda hissetmiş kendisini. Neden? Türbanlı biri GATA'ya geliyor diye değil. Başbakan'ın eşi geliyor, "Karşılama uygun olsun, güzel olsun" diye. Peki ne cevap almış? Sakın gelmesin "Aman ha!" demişler. "Türbanı var, GATA'ya giremez." Hatta doktorlar durumu kendileri iletmek istemedikleri için, Necla Uygur'a "Gelmemesini siz söyleyin" demişler. Necla Uygur isyan etmiş: "iyi ama hastanede başka başörtülüler var." Cevap basit: "Başörtüsü başka, türban başka..." Siz hayatınızda bundan daha alçaltıcı, bundan daha aşağılayıcı, hakaretten bile daha ağır bir cümle duydunuz mu? Yani Emine Erdoğan başörtüsünü çenesinin altında bağlasa Nejat Uygur'u ziyaret edecek! Yazarken bile rahatsız oldum. Sevin sevmeyin, destekleyin desteklemeyin, oy verin vermeyin bir Başbakan'ın eşine yapılan muameleden utandım. Bırakın Başbakan'ın eşi olmasını, herhangi bir kadının, sadece başörtüsünü bağlama şekli yüzünden karşılaştığı tavır hakikaten hepimizin yüzünü kızartmalı.
Ama öyle olmuyor işte. Dünden beri çeşitli çevrelerden gelen yorumları biraz kızarak, biraz susarak, çokça da yutkunarak dinliyorum. Sustuğumu gören yakın arkadaş çevresinden beni bile taciz eden cümleler gelmedi değil hani...
"Sen şimdi ayıp oldu, girmeliydi falan diyorsundur. Sustuğuna göre... Girmesin efendim, çıkarsın türbanını öyle girsin hasta ziyaretine. Askerin orası. Bir orası kalmıştı girmedikleri!"
Teoman'ı gel de anma hani! Diyordu ya, yakın çevremle, ailemle bile konuşamıyorum. Müthiş bir baskı, ağzımı açamıyorum diye... Yani diyeceğim odur, özgürlükler için ağzımızı açmaya kalktığımızda, "Sus otur" tavrıyla karşılaşıyoruz. Hele Ergenekon konusunu bırakın konuşmayı, aklımıza bile getirmemiz yasak adeta. "Siz demokratlar yok musunuz, hep sizin yüzünüzden bunlar başımızda. Hitler'i de böyle düşünenler getirmişti başa, bak ne oldu?"
Öylesine farklı dünyaların insanlarıyız ki bazılarıyla... Geçenlerde bir sohbette bir meslektaşımı övmeye kalktım. Öyle bir tepki aldım ki şaşırırsınız. "iyi ama o adam Zaman'da yazmıyor mu?" Yazıyor! Kaşlar kalkıyor, dudaklar bükülüyor ve ardından F tipi esprileri, kötü yorumlar... iyi ama ben Fethullah Gülen'i övmedim ki! Üstelik onu da övebilirim, yerebilirim, kime ne?
Uzun lafın kısası, en zoru benim gibilerin durumu sayın okur. Ne karşı mahalleden olabiliyorsun, ne de kendi mahallene yaranabiliyorsun.
Oysa çıkıversem ekranlara, bağırıp çağırıversem ağzım dolu dolu, sağdan sola sallarken sarı saçlarımı, nasıl çağdaş bir Cumhuriyet kızı olduğumu göstersem, önüme gelen sövsem, topunun ipliğini pazara çıkarmaya çalışsam, alayına sallasam... Ne özgürlüğüymüş, ne haklarıymış, ne darbesiymiş, ne demokrasisiymiş, palavra bunlar palavra diye bağırsam...
Gelmiyor ki içimden sevgili okur. Zorlamayla olmuyor işte! Cumhuriyet kızıyım ama... Zihnime bir türlü tesettür takamıyorum.