insana hayatın gerçeklerini yüzüne yüzüne çarpan durumdur.
öncelikle belirteyim, arkadasım hemofili hastasıdır. bildiğiniz üzere bu hastalığın tedavisi yoktur ve ilaç bağımlılığı gerektirir.
bu arkadasım 1986 doğumluydu ve sürekli bu hastalıkla mücadele etti. en ufak bir darbede ayakları balon gibi siserdi. her gün kendi kendisine iğne vurar ve çok tesirli ilaçlar alırdı.
tarih: 23 ekim 2009
sıradan bir gecenin ardından yatılan geç bir vakit. sabah yine geç saatlere kadar yatılacaktır. malum üniversite hali. sabah bir telefon titresimi duyulur. hiç huyum değildir seslide tutmak telefonu. arayan fatih abi'dir. aman bosver denilir açılmaz telefon. 1 saatlik uykudan sonra uyanıldığında tekrar çalmaya baslar telefon ve fatih abi'nin ağzından dökülen ilk cümle:
- recep vefat etti.
recep'in ablası ankara'dadır, recep'in öldüğünü bilmemektedir, sadece acilen antalya tıp fakultesine sevkedildiği söylenmistir ve benim arabam vardır. cenaze antalya'nın bir ilçesinde defnedilecektir.
bundan sonraki olaylar sanırım hayatımda yasadığım en acı 3 günün tarifidir:
8 saatlik antalya yolu.
ablasının receple ilgili sürekli bir seyler sorması.
sürekli kaçamak cevaplar.
güçlü görünmeye çalısılmalar.
ablasının antalyaya 1 saat kala uyuması.
antalya'nın sessiz biçimde geride bırakılması.
ablasının kemer yolunda uyanması.
neden antalya'da durmadık diye haykırısları.
yine kaçamak cevaplar.
bitmek bilmeyen son 100 km.
yolun artık dayanılmayacak seviyeye gelmesi.
recep'in evine 10 dakika kala kuzeninin ablasını araması ve recep'in öldüğünü söylemesi.
10 dakikalık yolun bir döngüye girmesi.
ablasının feryatları.
eve varıs.
evdeki durumu tahmin edebiliyorsunuz sanırım, hele ablanın gelmesinden sonraki durumu. hiç ağlarken görmediğim amcamın bile hıçkırıklar ağlaması.
ben ise hala tutuyorum kendimi. güçlü olmak zorundayım çünkü. kendimi bıraktığım anda eminim birçok kisi bana sarılıp ağlayıp bayılacaktı.
recep erzurum'da vefat ettiği için antalya'ya transferi biraz zor oldu. önce trabzon'a otopsiye gönderildi. oradan da bir gün sonra antalya havalimanına geldi.
gece saat 2.30
yasamım boyunca unutamayacağım bir an. en yakınlarından birinin tabutunu görmek kadar üzücü bir sey yok sanırım. nedense kaçtım tabuttan. anlamsız bir korkuya kapıldım. arkadasın onun içinde yattığını bilmekten sanırım. sanki tabuta dokununca yığılacak gibiydim. tarifsiz bir duygu. daha sonra kuzenimin yardımıyla kendime geldim. tabutu araca koymada yardım ettim. zaten bir daha da dokunmadım tabuta.
gece saat 4.30 - cenazenin eve ulasması
aman allah'ım. ablasının feryatları, annesinin haykırısları, babasının ağlaması, ablamın bana sarılması, cenazeyi trabzondan getiren babamın tarifsiz dakikaları, diğer arkadaslarımın sinir krizleri geçirmesi. benim ise hala ağlamamam.
sabah saat 9
artık cenaze vakti. gece geldiğinde açılmayan tabut, sabah açılıyor ve arkadasım son kez gösteriliyor ailesine, arkadaslarına. o anki feryatlar hepsinden beterdi. tabutuna dokunamayan ben, onun cansız yüzüne bakmaya nasıl cesaret edebilirim ki.
cenaze yıkandı, namazı kılındı,tasınarak mezarlığa götürüldü ve defnedildi.
ne kadar garip değil mi? yasıyorsunuz ve ölüyorsunuz. 2 metre derinliğinde bir çukur kazıyorlar, beyaz bir torbanın içinde sizi o çukurun içine koyuyorlar. üzerinize dört bes tahta yerlestiriyorlar ve üzerinize toprak atıyorlar.
bitti iste hayatınız. hiçbir seyin anlamı yok artık.
belki de ilk defa bu gerçeği görmenin etkisiyle, mezarın basında oturup kalmısım. o ana kadar ağlamayan ben, hıçkırıklara kapılıp ağladım. belki rahatlamaydı belki de baska bir seydi. belki de arkasının gülümsemesinin gözümün önüne gelmesindendi. belki de onunla batak oynayısımızı hatırlamamdı.
bitti her sey. o artık yanında değil. 4 tane tahtanın altında, üzerinde toprakla.
2 ay sonra otopsi sonuçları geldi. arkadasım akciğer kanamasından dolayı hayatını kaybetmisti. muhtemelen yine attığı o ilaçlardan dolayıydı.
en kötüsü de ne biliyor musunuz? arkadasım 2 sene önce ayağından ameliyat geçirmisti. ve bu sene ilk defa futbol oynamaya, voleybol oynamaya baslamıstı. daha tadını çıkaramadan hayata gözlerini yumdu.
onu en son 5 ekim'de görmüstüm. halbuki ne kadar da huzur dolu ve mutluydu gözleri.