geleneksel metafiziğe çılgınca başkaldırısıyla felsefe tarihinde ayrıcalıklı yer edinmiş 19. yüzyıl alman düşünürü. eserlerini aforizmatik üslupla kaleme almıştır. batı felsefesinin ilk yapıbozumcu filozofudur bir anlamda. serinkanlılık, belli bir mantık düzenini takip etmek gibi özellikler kendisine hayli uzak kavramlardır. duygusal bir iklimde, tutkular, özlemler, yermeler ve övmeler doğrultusunda düşünür. yüce değerler uğruna yaşamı olumsuzladığını öne sürdüğü sokrates'e, dolayısıyla ve elbette platon'a ve son bağlamda hıristiyan ahlakına fena halde takıktır. ben şahsen eski yunan ve hıristiyan geleneğinden gelmediğim için nietzsche'nin bu saldırgan tavrına pek bir anlam verememiş, bu adama ne yapmışlar da eskiye bu kadar verip veriştiriyor diye düşünmüşümdür. açıkçası bu ateşli öfkeden hep biraz rahatsız olmuşumdur. temel derdinin hayatı olumlamak ve nihilizmi aşmak olduğunu bildiğim halde, her nedense ne zaman nietzsche okumaya kalksam hep nihilist olasım gelmiştir. haddim olmayarak kendisinin sokrates öncesi oluş felsefesini ve dionysos simgesini fazla idealize ettiği, bu bağlamda da yıkmaya çalıştığı idealizmin tuzağına düştüğü kanısındayım. ayrıca nietzsche'nin metafizik geleneği bu kadar şiddetle eleştirirken yine metafiziğin sınırları içinde kaldığına dair , benim naif kanılarımın dışında da felsefe tarihi içinde çok ciddi incelemeler sonucu yapılmış tespitler vardır. bunlardan en önemlisi de martin heidegger'e aittir. bunların dışında nietzsche'nin yaşamı olumlama felsefesi, bilindiği üzere, köleleri ve ayak takımını dışarıda bırakır. ayak takımı ve kölelik (yani onun çağı dikkate alındığında bütün bir işçi sınıfı), nihilizmi temsil ettikleri için ancak üstinsanın mutlak egemenliği altında varolma hakkına sahiptirler. yani evet, hitler belki kendisini götünden anlamıştır ama nietzsche'nin bir demokrasi anıtı olduğunu öne sürmek de sanırım ona kendisinin de hiç istemediği bir sorumluluk yüklemekten öte bir safdillik olmayacaktır.