ilginç hikayelere ve anılara sebep olan maçtır efenim.
benim hikayeme gelirsek; hasta galatasaraylı ama buna rağmen çok yakın olan bir arkadaşımla ayrı mekanlarda izliyoruz maçı. benim olduğum evde kiloları 85 ve 140 arasında değişen 8 adet fenerbahçeli var. 85 olan bendim, şimdi daha da zayıfladım gayet fitim, sözlük kızlarına selam ederim.
neyse efenim maç başladı ve 6-0 bitti. tabi biz sevinç çığlıkları içinde biralarımızı, viskilerimizi, bulabildiğimiz her türlü alkollü içeceği tüketiyoruz.
ben sevinçten bu galatasaraylı arkadışımı aramayı unutmuşum. tam aklıma geldiği sırada telefonum çaldı, kalp kalbe karşı diyeceğim ama o anın atmosferi için imkansız.
sakince açtım telefonu, hiç maçtan bahsetmeden konuşuyorum. kendimce daha bi strese sokuyorum çocukcağızı. başarılı da oluyorum sanırım çünkü nerede olduğumu soruyor. şuradayım diyorum. kapatıyoruz telefonu. maçla ilgili tek kelime etmiyoruz.
aradan 15 dakika geçiyor kapı çalıyor. bir de bakıyoruz galatasaraylı arkadaş gelmiş.
herkes şaşkın şaşkın birbirine bakıyor, peşi sıra pis pis sırıtmalar alıyor şaşkınlığın yerini.
kıpkırmızı olmuş suratını, gövdesinin üstünde zorlukla taşıdığı belli ama buna rağmen süzülerek giriyor içeri. geçiyor salonun ortasına. biz etrafında toplanmış ne yapacağını bekliyoruz.
ve bomba geliyor.
- ne yapacaksanız şimdi yapın, ne olacaksa şimdi olsun. hayatım boyunca bu stresle yaşayamam. hangi odaya geçiyim.
edit: elbette kabul etmedik. hala, her 6 kasımda ararız kendisini.