başlığı görünce bir arama yaptım internette ve tam da konuyla alakalı olarak can dündar'ın 13 nisan 1996 tarihli şu yazısına ulaştım.
"Başlıktaki bu cümle bugün çoklarımıza şaşırtıcı gelse de Türkiye'nin ilk anayasasında yer alıyordu. 1924 Anayasasının ikinci maddesi aynen şöyleydi:
"Türkiye devletinin dini, din-i islamdır."
Bildiğiniz gibi şimdilerde, orduyu din düşmanlığı yapmakla suçlayan ve Cumhurbaşkanı'nın halife olmasını öneren Refah Partisi bu maddeyi sık sık gündeme getiriyor ve "Atatürk'ün anayasasında devletin dini vardı" diyor.
Bu tesbiti yapan Refahlılar nedense, sonradan o maddeye ne olduğundan pek söz etmiyorlar, işte önceki gün, o maddeye olan şeyin 68. yıldönümüydü... Ama biz, böyle günleri genellikle içi boşaltılmış, göstermelik kutlamalara dönüştürdüğümüzden, belki de en çok tartışılması gereken dönemde "laikliğin kabulü"nü, sıradan bir etkinlik olarak kutladık ve geçti. Oysa bugün yaşadığımız pek çok tartışmanın kökeninde 68
yıl önce yapılan o değişiklik var.
* * *
Hadise şöyle başladı:
Mustafa Kemal, 1923 yılının 15 Ocak gecesi, izmit Kasrı'nda istanbul gazetecileriyle uzun bir sohbet yaptı, izmir'e Türk
bayrağı çekileli henüz 4 ay olmuştu. Zafer kesindi, saltanat kaldırılmıştı ama yerine ne konacağı henüz belli değildi. Daha doğrusu, Mustafa Kemal, kafasındaki "cumhuriyet" fikrini henüz dile getirmemişti. O gezi, bir tür "kamuoyu yoklaması"ydı. Buna öylesine önem veriyordu ki, b günün sabahında izmir'den annesinin ölüm haberi geldiği halde geziyi kesmedi. Mustafa Kemal'in bu ilk "basın toplantısı" tam 6 saat sürdü ve sabahın ilk ışıklarıyla dağılan gazetecilere, konuşulan çok önemli konulardan bazılarını "şimdilik" yazmamaları söylendi.
işte o "çok önemli" konulardan biri "din meselesi"ydi. Kılınçzade Hakkı Bey, Mustafa Kemal'e gecenin en zor sorusunu sorduğunda herkes kulak kesilmişti:
"-Paşa hazretleri, yeni hükümetin dini olacak mı?"
"-Vardır efendim... islam dinidir, islam dini düşünce özgürlüğüne sahiptir."
"-Yani hükümet bir dine bağlanacak mı?"
"-Bağlanacak mı bağlanmayacak mı bilmem. Millet dinsiz değildir. Dindardır ve dini, islam dinidir."
"-Şu halde, bir konu hakkında herkesin inancı ve düşüncesine göre bir fikir ortaya koymak noktasında, hükümet beni susturacaktır, çektir ki, sen bu konuda hükümetin düşündü gibi düşünmüyorsun."
"-Hükümetin düşündüğü gibi hiç kimsenin düşünme zorunluluğu yoktur. Gerçek özgürlüğün geçerli olduğu bir memlekette vicdan özgürlüğü vardır veyahut yoktur. Olduktan sonra (herkes) vicdanının gerektirdiğini söyler."
***
Mustafa Kemal, 4 yıl sonra okuyacağı "Nutuk"ta, o basın toplantısını hatırlatacak ve "yeni hükümetin dini olacak mı" sorusu gelince yaşadıklarını şöyle anlatacaktı:
"Açıkça söyleyeyim ki bu soruyla karşılaşmayı hiç de istemiyordum. Çünkü pek kısa olması gereken karşılığın o günkü koşullara göre ağzımdan çıkmasını henüz istemiyordum. (..Bu yüzden) gazetecinin sorusuna karşı 'Hükümetin dini olamaz' diyemedim, tersini söyledim. 'Vardır efendim, islam dinidir' dedim, ama hemen, 'islam dininde düşünce özgürlüğü vardır' diye sözlerimi açıklamak ve yorumlamak gereğini duydum. Demek istedim ki hükümet, düşünce ve inançlara saygı göstermekle bağımlı ve yükümlüdür. Gazeteci verdiğim yanıtı elbette akla yatkın bulmadı ki, yeniden 'Yani hükümet bir dine bağlı olacak mı' diye sordu. 'Olacak mı, olmayacak mı bilmem' dedim, işi kapatmak istedim, ama kapatamadım. 'Öyleyse' dediler, 'herhangi bir sorun üzerinde inançlarıma ve düşüncelerime* uygun bir görüş ortaya atmaktan hükümet beni yasaklayacaktır'.
"O zaman iki şey düşündüm. Biri: 'Yeni Türkiye Devleti'nde her ergin kişi, dinini seçmekte özgür olmayacak mıdır' sorusu... Öbürü, Hoca Şükrü Efendi'nin 'islam halifeliğinin görevi şeriat buyruğunu savunmakta Peygamberin yerini tutmaktır' sözleri... Oysa Hoca'nın dediklerini uygulamaya kalkışmak, ulusal egemenliği ve vicdan özgürlüğünü kaldırmaya çalışmaktı, öyleyse devlet ve hükümet terimlerini ve millet meclislerinin görevlerini, din ve din kuralları kılığına sokarak kimler ve niçin aldatılacaktır? Gerçek bu olmakla birlikte, o gün izmit'te bu konuda gazetecilerle daha çok konuşmayı uygun bulmadım. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da yeni Anayasa yapılırken, 'laik hükümet' teriminden 'dinsizlik' anlamı çıkarmaya eğilimli olanlara ve bundan yararlanmak isteyenlere fırsat vermemek amacıyla yasanın 2. maddesini anlamsız kılan bir terimin konulmasına göz yumulmuştur. Yeni Türkiye devletinin, çağdaş niteliği ile bağdaşmayan terimler, cumhuriyetçe o zaman için sakınca görülmeyen ödünlerdir. Ulus, anayasamızdan bu gereksiz terimleri ilk elverişli zamanda kaldırmalıdır."
* * *
Ve bu konuşmadan 6 ay sonra o "gereksiz terimler", Anayasa'dan kaldırıldı. 10 Nisan günü kutlanan "laiklik bayramı" işte bu anlama geliyordu.
68 yıl sonra gelin Mustafa Kemal'in aklındaki soruyu, bugün bir daha soralım:
"Türkiye devletinde herkes düşüncelerini ve inançlarını savunmakta özgür müdür?""