sait faik'in ölümünden bir yıl önce yazdığı muhteşem bir hikayedir bu.
sanki okurken daha şimdiden gelecekteki halimi görmüş gibi oldum.
mahallesinden çıkmak istemeyen, gayrimüslim bir eşrafa sahip olan bir karakterimiz vardır. hayatı rütin bir şekilde uyanma saati, kahveye gitme ve gezmeye çıkmak gibi belli köşe taşlarından oluşmaktadır. daha sonrasında hayatının ikinci baharı diyebileceğimiz bir vakitte kendini tekrar istanbul'a insanlara aşık olmuş bulur. O kadar da iyi kalplidir ki, bütün mal varlığını satıp bir kızı metres olarak alma, çok değil bir yıl sonrasında da boğazın sularına kendini atarak hayatına son verme gibi düşüncelerle bize değişik pencerelerden görüntüler sunar yazar.
o zamanki istanbul için bile "sevişemeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar?" yorumunu getirmiştir.