sesini duymakla rahatlayan içim, içimdekileri sana haykıramamak yüzünden canımı sıkıyor. oysa ne çok şey biriktirdim sana. bu dünyanın ötesinde ve merkezinde bir inci gibi saklı kentimde sakınırken seni her şeyden, sana söylemek istediklerimi kimsenin duymasına tahammülüm yok.
belki bazı cümlelerim yüzlercesi tarafından yüzlerce kez zikredildi. belki de hayal dahi edilmedi. bunun önemi de yok benim için. önemli olan önce sensin, sonra da hislerim. ahize yerine sanki ruhuna sarılırken ellerim, bir mabedin ortasında sana taparcasına dünyadan soyutlanan varlığımın uç noktaları adeta... telefon kuyruklarının kalabalık tacizleriyle kabardı hasretim. sabırsız bekleyişlerin meraklı kulaklarına seni meze etmeyi hiç istemedim. kimsenin bilmesini istemediğim, anlamsız meraklarını duyabildikleri birkaç kelime ile doyurmalarını yediremediğim sınırların ziyadesinde sadece bana özelsin.
bu gürültülü, yalnızlığı bile kalabalık bu koğuşun köşesinde seni düşünürken, aklımdan geçen cümleleri dahi duyamazken sana açılan kapılarımda en büyük şansım yine hislerim. özlemek ağrısının, düş kurmak yakınmasının ve beklemek sancısının hengamesinde can yakmayan şey yok gibi. can yakan bunca şeyin arasında hayat veren yanım olman, beni sana bağlayan bir detayım.
"keşke"lerin, hayatın kendisi olduğu yer burası. onlarca keşkeli cümlemin içinde olmanı seviyorum. her ne kadar şu an benim için sancı olsalar da...
ışıklar söndü, sahte uykular örtüldü insanların üstüne. farklı hayatların farklı nefes alış verişleri yordu duvarları. sahte kahkahalar, içi boş sözler ve anlamsız ayrıntılar duyarsızlaştırdı beni bu sahipsiz betonların yaşamına. şu an beni memnun eden şey, karanlıkla beraber netleşen hayalin. iyi ki varsın. ruhunun üstünü açık unutma.